0530 708 54 54
0530 708 54 54
29 Kasım 2015 Pazar 13:27:00 - Güncelleme:29 Kasım 2015 Pazar 15:30:00

Hasan Pulur'u kaybettik

Hasan Pulur hayatını kaybetti. Hasan Pulur kimdir?

Gazeteci Hasan Pulur, tedavi gördüğü hastanede 83 yaşında vefat etti.

Özel bir hastanenin yoğun bakım servisinde 3 aydır tedavi gören Pulur, öğle saatlerinde hayatını kaybetti. 

Hasan Pulur, 1932'de İstanbul'da doğdu. Babası subay olduğu için öğrenimini çeşitli okullarda tamamlayan Pulur, Son Saat, Yeni İstanbul, Vatan, Havadis, Akşam, Milliyet, Hürriyet, Güneş gazetelerinde çalıştı.

Pulur, 1998 yılından bu yana Milliyet gazetesinde "Olaylar ve İnsanlar" adlı köşesinde okurlarıyla buluşuyordu. (AA)

Hasan Pulur kimdir?

1932 yılında İstanbul’da doğan Hasan Pulur, babası subay olduğu için öğrenimini çeşitli okullarda tamamladı. Ortaokul ikinci sınıfta, biyoloji dersinde atmacanın kafa kesitini renkli tebeşirle kara tahtaya çizemediği için belge aldı. Üç yıl, çeşitli işlerde çıraklık yaptıktan sonra, tekrar öğrenime karar verdi. Oratokul bitirme sınavlarına dışarıdan girdi, kazandı. Kabataş Lisesi'nde yatılı okudu. Sırasıyla, Son Saat (1954), Yeni İstanbul (1955), Vatan, Havadis, Akşam (1957), Milliyet (1 Mart 1958- , YİM Yrd; 1968-79, YİM); Hürriyet (1979-86, Yayın Koordinatörü), Güneş (1986-88), Milliyet (Temmuz 1988 ve halen) gazetelerinde çeşitli kademelerde çalışmıştır. Yazıları Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin ve Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın yarışmalarında başarı ödülleri kazandı. 30 yıldır gazetecilikten başka herhangi bir yan işi olmadı. 13 Şubat 2007'de 50 yıllık hayat arkadaşı Meral Pulur'u kaybetti. Oğulları Korkut ve Bülent'tir. Oğullarından Korkut Pulur 17 Ağustos 2010 tarihinde kanser hastalığı nedeni ile 53 yaşında vefat etmiştir.

Olaylar ve İnsanlar

1961 yılında, Milliyet Gazetesi'nde Olaylar ve İnsanlar adlı köşesinde okurlarının alakasını çeken yazılar yazan Pulur, aynı köşeyi 1979-86 yılları arasında Hürriyet Gazetesi, 1986-88 yıllarında Güneş Gazetesi'nde sürdürdü. 1988'den beri ise Milliyet gazetesinde devam ettirmektedir. Yazım dili, çok sadedir. İnsanların kolayca anlayabileceği bir dille yazar. Sutünunda, pek çok günlük olaya değinir, bu olaylardan dersler çıkarır ve çıkarılmasını sağlar. Eleştirilerini asla kırıcı olmadan insanların yanlış, doğru, iyi, kötü, güzel, çirkin yönlerini, haksızlıklarını, başarılarını, övünülecek yanlarını, köşesinde her gün okurlarına ulaştırmaktadır. Köşe yazılarından seçkileri dönemsel olarak kitaplaştırmıştır

Olaylar ve İnsanlar/ 1 1961 (1972)

Olaylar ve İnsanlar/ 2 1973 (1978)

Olaylar ve İnsanlar/ 3 1979 (1984)

Olaylar ve İnsanlar/ 4 1986 (1988)

Olaylar ve İnsanlar/ 5 1988 (1990)

Olaylar ve İnsanlar/ 6 1991 (1992)

Muhafızı Atatürk'ü Anlatıyor (2000)

"Olaylar ve İnsanlar"ın Peşinde Bir Ömür (2006)

HASAN PULUR'UN OĞLU KORKUT PULUR'UN ARDINDAN YAZDIĞI O YAZI

Bazı deyimler vardır, dilimizden düşürmeyiz, acaba gerçek anlamını bilerek mi kullanırız?

Mesela “Evlat acısı ya da evlat acısı gibi...” deriz.

Başımıza gelen olumsuz olayı, bu deyimlerle anlatırız...

“Evlat acısı gibi çöktü içimize” deriz.

“Evlat acısı gibi sarsıldık” deriz.

Ama hiç kimse, o acıyı yaşamadan -Allah da yaşatmasın- bu deyimin anlamını anlayamaz.

Biz yaşadık ve anladık...

*  *  *

Melih Aşık, bir sözümüzü köşesine almıştı:

“Elime doğan çocuğu, elimle toprağa veriyorum!”

Evet, ilk gün başsağlığı dileyenlere böyle demiştik:

“Elimize doğan çocuğu, elimizle toprağa veriyoruz!”

Verdik!

*  *  *

Yahya Kemal, “Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde” der...

O “asude bahar” ülkesinde yaşayanlar “asude-dil”dirler, gönlü rahat, başı dinç...

Korkut artık o ülkenin insanıdır...

*  *  *

Behçet Necatigil der ki:

“Bıkmışım ölümlerden

Ölmeyin benden önce.”

Evet ama, siz bıkacağınız kadar bıkın, ölüm sıra dinlemiyor, sıraya hiç bakmıyor, Korkut da sıra bozanlardan, biz dururken...

*  *  *

Önce babamız, sonra anamız, sonra elli yıllık eşimiz ve sonunda da elli üç yıllık oğlumuz...

Fethi Naci isyan eder:

“Acıyı yaşadım ben, yalnızlığı ve sevgisizliği...

Bir ölüm kaldı, o da umurumda değil, ölüm yaşanmıyor ki!”

Ama evlat acısı yaşanıyor, kurşun gibi delip geçmiyor, yüreğinizde yerleşik, tek çare ölüm...

*  *  *

Cemal Süreya “Üstü kalsın” şiirinde “Her ölüm erken ölümdür” der, hele ölen evladınızsa, sırayı bozup, babasının önüne geçmişse:

“Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür.

Biliyorum tanrım

Ama, ayrıca aldığın şu hayat

Fena değildir.

Üstü kalsın.”

*  *  *

Evlat acısı yaşarken, insan mutlu olur mu?

Evet dostların, yakınların, adını ilk defa duyduğunuz okurların, meslektaşların başsağlığı dilekleri, insanı mutlu etmez mi? Üstelik “kendine dikkat et, bize lazımsın!” uyarıları...

*  *  *

Dilimize takılmış bir laf var:

“Acıyı veren, sabrı da verir.”

Madem öyle, bekliyoruz.

 

Etiketler :
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX