Gazeteci Yazar Samet Doğan: Yemen'de bir askeri darbe gerçekleşiyor ama insanlar o darbeyle ilgilenmiyorlar, bu kızla ve aşk hikayesiyle ilgileniyorlar
Yayın Tarihi: 06 Ocak 2025 Pazartesi 13:18:00
Güncelleme Tarihi: 06 Ocak 2025 Pazartesi 13:18:00
24 TV Arafta Sorular'da Star Gazetesi Yazarı Esra Elönü'ye konuk olan Gazeteci Yazar Samet Doğan, Yemen'de İtalyanlara benzetilip kaçırılma hikayesini ve Yemen'de bir askeri darbe gerçekleşiyor olmasına rağmen insanların o darbe yerine aşk hikayesiyle ilgilenmesini anlattı.
24 TV Arafta Sorular programında Star Gazetesi Yazarı Esra Elönü'nün sorularını yanıtlayan Gazeteci Yazar Samet Doğan, Yemen'de İtalyanlara benzetilip kaçırılma hikayesini ve Yemen'de bir askeri darbe gerçekleşiyor olmasına rağmen insanların o darbe yerine aşk hikayesiyle ilgilenmesini anlattı.
''Yemen'de bir askeri darbe gerçekleşiyor ama insanlar o darbeyle ilgilenmiyorlar. Bu kızla ve bu aşk hikayesiyle ilgileniyorlar. Dolayısıyla o roman benim Yemen'de iki yıl boyunca savaş sürecinde onların hayata bakışını, kültürlerini, bir taraftan savaşın ne denli acı dolu bir şey olduğunu, anlattığım bir kitap oldu." dedi.
Yemen çok garip bir coğrafya. Yani ben yaklaşık iki yıl kaldım orada, Husiler Sana'yı ele geçirirken Yemen'deydim. Dolayısıyla birçok serüvenim, orada yaşadığım enteresan hadiseler oldu. Onlardan biri de sürekli takıldığım bir kafe vardı. Kahve içiyordum, oturuyordum orada insanlarla muhabbet ediyordum. Artık oradan bir tane garson haber uçurmuş. Beni işte İtalyan bir diplomat gibi söylemiş. Avrupalılar için, Yemen'de insan kaçakçılığı, yani insanı kaçırma turizmi bile olduğu söylenirdi. Ben bir tane Alman'ın kaçırıldığını biliyordum. Onunla da biz gidip görüşmüştük. Mağripli aşiretler kaçırıyor, fidye istiyorlar. Benzer şekilde öyle beni bir arabaya attılar. Arkadaş oldum sonra onlarla. Bir süre sonra ben de kendimi biraz toparladım. Arapça konuşmaya başlayınca adamlar, bende Suriye'de öğrendiğim için Suriyeli lehçesiyle konuşuyoruz. Amcaoğlu, bize mülteci mi kaçırttın? Suriyeli sandılar beni. Sonra oradan bir muhabbet başladı. Türküm. Hatta roman bunu biraz tartışıyor. Yani işte batılı olmanın para eder bir şey olduğu ve doğulu oldığunda kaçakçılar bile yüzüne bakmadığını anlatıyor.
Sonra onlar tekrardan beni Şam'a götürdüler. Hatta garip bir şekilde bir bilardo salonunda takılıyorlarmış bunlar. Oraya davet ettiler. Orada muhabbet ettik. Arkadaş olduk. Çünkü bunların bir derdi varmış. Bu dertte benim romanımın ana iskeletini oluşturuyor. Bu gerçek bir hikaye. Suudi Arabistan'dan bir kız, Yemen'den Suudi Arabistan'a gitmiş, orada kaçak işçi olarak çalışan bir çocuğa aşık oluyor. Bir aşk hikayesi aslında. Kızı vermiyorlar çocuğa. Kız çok aşık. Bir cesaret kız kaçıp Yemen'e gidiyor. Yani bu o toplum için çok büyük bir olay. Sonra Suudi Konsolosluğuna ailesi başvuruyor, kızımızı kaçırdılar diye. Hüda isminle bir kız, yabancılar şubede tutuluyordu, deport edilmek üzereydi ve bu ülkenin gündemine oturdu. Yani böyle bir kız var aşkı için kaçmış ve deport edilecek. İnsanlar mahkeme salonunu bastılar ve dediler ki bu kızı gönderemezsiniz. Her gün Hüda ve Arafat'ın aşkı için gösteri düzenliyordu. Bir bakıyorsunuz işte Aşkı Yenemezsiniz bandı. Hatta Batı basını Modern Romeo ve Juliet hikayesi falan diye ne yayınlar yapıyor. Türkiye'de çok duyulmadı bu olay. Yani her gün Yemen kanalları, Suudi kanalları, BBC bu konuyu işliyor. Kız da sürekli bir şekilde haber uçuruyor dışarıya. Diyor ki beni geri gönderirlerse, beni yaşlı biriyle evlendirecekler, intihar edeceğim. Mutlu son. Bir yandan Yemen'de, Husiler, başkenti ele geçirmeye çalışıyor. Yani Yemen'de bir askeri darbe gerçekleşiyor ama insanlar o darbeyle ilgilenmiyorlar. Bu kızla ve bu aşk hikayesiyle ilgileniyorlar. Dolayısıyla o roman benim Yemen'de iki yıl boyunca savaş sürecinde hem Yemen toplumunu hem onların hayata bakışını, hem kültürlerini, bir taraftan savaşın ne denli acı dolu bir şey olduğunu, şiddetin ne olduğunu, ilk romanda da aslında biraz öyle, ona da geliriz, anlattığım bir kitap oldu.
"Savaşın ne demek olduğunu ilk anladığım sahnelerden biriydi"
Suriye'de zafer olunca, orada birlikte vakit geçirdiğimiz arkadaşları aradım önce. Sonra benim bir dostum vardı Salih. Kendisi şehit oldu, kardeşini aradım. Gazeteciydi. Orada yerel muhabirdi. Benim Suriye'deki bütün IŞİD'in canlı bomba saldırısında vefat etti kendisi. Çocuğu vardı bir tane. Çok seviyordum kendisini. Orada aslında canımı ona emanetti. Oranın çocuğuydu. Halep'in çocuğuydu. Canım ona emanetti. O beni gerçekten birçok yerde, birçok kez kurtardı. Birçok kez şey yaptı ama kendisi yanılmıyorsam 2014-2015'de orada bir pazarda vefat etti. Gazeteciler bir arada yaşıyoruz biz Halep'te bir kendi gizli yerimiz var orada her hafta bir kişi gidiyor o pazara araçla alışverişi yapıyor geliyor sonra biz onlarla yiyecek yapıyoruz. Sıra ona geldiğinde o pazarda patlatılan bomba da vefat etti. Çok acı. Yani orada her an her şey başınıza gelebilir. Eşi dostu aradık.
Şöyle bir sahne hatırlıyorum. Hatta ara arada anlatırım. Çünkü benim için çok garipti. Savaşın ne demek olduğunu ilk anladığım sahnelerden biriydi. Yine Halep'te. Muhalifler Halep'in orta kesimlerine, bugün Halep Kalesi diye belirttiğimiz yerlere kadar gelmişlerdi ama çok şiddetli çatışmalar yaşanıyordu. Bir gün yine ön cephe hattına fotoğraf çekmeye gidiyorduk bir arkadaşımla. Bir tane pick up, üstünde doçka dediğimiz büyük silah ve arkasında bir tane adam yolun kenarında bekliyor. Arkadaşları da bir şeyler alıyorlar, alışveriş yapıyorlar. Bir baktım ya ben dedim bu adamı bir yerden tanıyorum. Bir baktım Selahattin Hoca, yani benim Şam'da Arapça öğrendiğim adam. Dedim ne yapıyorsun hocam burada? Dedi ki işte devrim yapıyoruz. Direniyoruz. Orada ben anladım yani halktan. Yani bir öğretmen. O kadar da naif bir adamdı ki. O kadar naif bir adamdı ve o adam o büyük makinalı tüfeğin arkasında bekliyordu.