0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Başarının sırrı: Başkan ve ekibi

Dünkü yazımda dış güçlerin Türkiye’deki devlet yapısını kolayca kriz çıkabilecek şekilde düzenlediğini vurgulamıştım. Basit bir örnek durumu açıklıyor: Türkiye Cumhuriyeti parlamenter sistemle kuruluşundan bu yana 94 yılda 65 hükümet görmüştür, bu da 17 ayda bir hükümet demektir. Başkanlık sistemi olan ABD ise 228 yılda sadece 45 başkan görmüştür. Bu ülkenin gücü bir bakıma yönetimlerin görev süresinin ortalama 60 ay olmasından gelmektedir. 

17 ayda ne yapılır? 

Bırakınız 80 milyonluk bir ülkeyi, resmi veya özel herhangi bir kurumda, örneğin bir okulda, hastanede ya da firmada 17 ay içinde herhangi önemli bir projeyi tasarlamak ve sonlandırmak imkânsızdır. Neyse ki halkımız fırsat bulduğu zaman, parlamenter sistem içinde dahi desteğini bir partiye yoğunlaştırarak bu sorunu çözmeye çalışmıştır. “İş yapanı seçmek ve uzun soluklu olarak destelemek” olarak özetlenebilecek bu tavır kimilerinin küçümsediği halkımızın sağduyusunu ortaya koyar. 

Türkiye’de şu veya bu ölçüde milli ve yerli değerlere sahip çıkan tüm siyasal kuruluşların “Büyük ve güçlü Türkiye” sloganını benimsemiş olmaları bir tesadüf değildir. Kendi çıkarlarını eğitimli seçkinlerden daha iyi bilen halkımız kitabi laflara değil, yol, köprü, baraj gibi projelere oy vermiştir. Ama bu kalkınmacı sloganlarla iktidara gelen tüm partiler de darbe, muhtıra, hukuk oyunları gibi saldırılarla karşılaşmışlardır. 

Gündelik engeller 

Ancak bunlar bilinmektedir de, her gün, her saat, her dakika yapılan engellemeler, devletin ayağına takılan prangalar yeterince görülmemektedir. Parlamenter sistemde mevcut olan çok başlılık hükümet işlerini yavaşlatmakta, dosyaları o bakanlıktan bu bakanlığa, bir müdürlükten bir başkasına dolaştırarak muazzam bir zaman ve enerji kaybına neden olmaktadır. Oysa Türkiye gibi hızla gelişen ve genç nüfuslu bir ülkenin en önemli sorunu çabuk ve etkili kararlar alıp uygulayabilmektir. 

16 Nisan’da oylanacak olan Cumhurbaşkanlığı sistemi bu soruna çözüm getirecektir. Bunu daha iyi anlamak için sorunun kaynağına inmek gerekir. Parlamenter sistemde hükümet üyeleri yasama organı yani meclis içinden seçilir. Meclisteki partilerin sandalye dağılımı sonucu başbakanlığa gelen siyasi liderler hükümeti kurarken çeşitli dengeleri, parti içi ağırlıkları, bölgesel temsili ve bunun gibi çeşitli ölçütleri göz önüne alır. Bakan olanlar bir sonraki seçimlerde yeniden meclise ve göreve geri dönebilmek için kendi bölgelerinin vekillerini, meclis grubundaki diğer vekilleri ayrıca yerel örgütü gözetmek zorundadır. Sonuçta parlamenter sistemde hükümet meclisteki çoğunluk partisinin bir ekibidir. 

Yürütme organı etkinleşecek 

Tüm bunlar yürütme otoritesinin bölünmesi demektir ve paylaşılmış olan iktidarın her birimini tatmin edecek bir orta yol bulunması bazen yıllar alır, işler tıkanır. Parlamentarizm devlette derebeylikler yaratır denildiğinde anlaşılması gereken bu parçalı yapıdır. Türkiye’de maalesef bir gelenek haline gelmiş bulunan “Zübük politikacı”  işte bu ortamın adamıdır ve işte bunun içindir ki başkentte yüzlerce iş takibi bürosu vardır. 

Cumhurbaşkanlığı sisteminde ise durum çok değişiktir. Yürütmenin başına seçimle gelmiş olan lider siyasi gücünü meclisten değil doğrudan doğruya halktan aldığı için kendi ekibini kurar. Seçtiği bakanlar parlamento içinden gelmez, siyasi değil teknik insanlardır ve sadece ona karşı sorumludurlar. Onlar başkanın ekibini oluştururlar. Esasen ABD sisteminde de durum budur. Cumhurbaşkanlığı sisteminde bir dahaki seçimleri düşünen tek kişi başkanın kendisidir. Dolayısıyla ne iki başlılık, ne de çok başlılık söz konusudur. Yürütme gücü tam bir birlik ve bütünlük içinde kendi projelerini yasalara uygun olarak, etkin ve hızlı bir biçimde yürürlüğe koyabilir. 

Devlet parçalanmayacak 

Yukarda değindiğimiz gibi parlamenter sistemde meclisteki vekiller, hatta çoğunluk partisinin yerel örgütleri bile iktidarı paylaşır. Bunun en büyük mahzurlarından biri de bölgeciliktir. Her vekil kendi bölgesi için azami yatırım ister, hâlbuki gelişmiş bir devlette kalkınma ve büyümenin bir genel plan içinde yapılması gerekir. Devlet işlerini yürütmek tek tek bölgesel çıkarların aritmetik bir toplamını gözetmek değildir. Örneğin, filanca bölgeden bakanlar üst üste tarım bakanı olduğunda o bölgenin çiftçileri rahat ediyor da başka yörelerde sıkıntılar baş gösteriyorsa buna demokrasi denemez.  

Genel kamu çıkarları her zaman şu veya bu bölgenin, filan ya da falan sektörün, yaş grubunun, cinsiyetin, etnik alt kimliğini ya da inanç topluluğunun üstünde olmak zorundadır. Ortak bir devlet projesi olmadan sadece değişik grupları yamalı bohça gibi bir araya getirmekle yetinen bir ülke varlığını sürdüremez. Üniter devlet de budur aslında ve bu anlayışa en uygun yönetim biçimi başkanlık sistemidir. 

Parlamentarizm gevşekliktir 

Tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak ilkesi başkanlık sistemiyle hayat bulur. Parlamenter sistem ise özellikle dünyada küreselci liberalizmin etkin olduğu 1980-2016 döneminde ülkemizin birlik ve beraberliğine çok zarar vermiştir. FETÖ’nün devlete sızmasında bu sistemin zaafları önemli bir rol oynamıştır. Başkanlık bu bakımdan da çok önemlidir. 

Konuya devam edeceğim.   

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX