0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Derin kebap örgütü

Türkiye tarihinde çok önemli anlarda kilit rolünü oynamış olan “derin kebap örgütü” ile ilgili araştırmalarıma bundan 30 yıl önce başladım. New York, Londra, Berlin, Paris derken en sonunda bu örgütün temsilcilerinden biriyle Köln Bahnhof’unda buluşabildim. Kendisi tren istasyonunda, elleri arkasında tespih çekerek beli hafifçe öne doğru eğik volta atacak, ben de kendisini böyle tanıyacaktım. Ama işler beklenildiği gibi gitmedi. Çünkü peronda onun gibi aralıksız bir aşağı bir yukarı volta atan çok sayıda Türk vardı. Neyse ki önceden kararlaştırdığımız parola sayesinde kendisini buldum. Parola “Ne garibim, yolum düştü Kölüne”, cevabı ise “gurbetin rüzgârı kattı beni önüne” idi.

Vatana en yakın nokta

Kendisine Bahnhof’ta ne yaptığını sordum. “Bu konunun maddi ve manevi boyutları var” diye cevap verdi. “Maddi boyutu” dedi, “biz bir nevi dış temsilcilik gibiyiz. Bize başvuranlara adres tarif eder, insanlara iş olanakları, sosyal haklar, kiralık evler hakkında bilgi veririz. Bu şekilde çalışıyoruz.”

Sonra devam etti. “Eğer, benim güvenimi kazanırsanız, örgütümüz size tanıdığınız her insanı bulmada yardımcı olabilir. Mesela Akşehir kazasının Adayazı köyünden Hacı Mehmet’i mi arıyorsun, ben sana Konyalılar’ın mahallesini tarif ederim. Sen oradaki Akşehir kebapçısına gidersin, Akşehir kebapçısı da seni Adayazı dönercisine yollar, sen de Hacı Mehmet’ine rahatça kavuşursun.”

“Peki, manevi boyutu” dedim. “İşte bu trenlerden inip buralara geldiğimiz için kendimizi Bahnhof’ta memlekete daha yakın hissediyoruz” dedi.

Zamanda yolculuk

Uzmanların bildirdiğine göre sayıları on binlere varmış olsa da eski kebapçılardaki tat, lezzet ve heyecan azalmış. Bu tür eski dükkânlardan birine Belçika-Fransa sınırında rastladım. Dönerci tam Anadolu zevk ve inceliğine göre düzenlenmişti. Başköşede Belçika Kral ve Kraliçesinin çerçeveli fotoğrafları, onun yanında da Atatürk portresi bulunuyordu. O bölümde üzerine kalınca bir cam yerleştirilmiş olan tahta patron masası, bir de yazar kasa vardı. Bir kenarda da kolonya şişesi, peçete ve kürdanlar. Kalın camın altında çeşitli ülkelerin kâğıt paraları göze çarpıyordu.

Patron bize duvardaki resimler hakkında bilgi verdi. En baştaki gözleme, bazlama yapan bir köylü kadın fotoğrafı kendi yöresini yansıtıyordu.  Diğer fotoğrafta koyunlar, kuzular otlakta yayılmışlardı ve uzaktan kendi köyü görünüyordu. Ayrıca duvarlarda birçok poster vardı ki, her biri Türkiye’nin değişik bir yöresini gösteriyordu. “Bu posterleri konsolosluktaki Turizm Müşavirliği’nden aldım” dedi. “Biz esnaf olarak hepimiz birer turizm elçisiyiz.”  İşi o kadar ileri götürmüştü ki her yaz dürüm meraklısı ve dükkânının devamlı müşterisi olan Belçikalı gençlerden birini minibüsüyle Türkiye’ye yanında götürürmüş.

Huzur kebapta

Avrupa’nın yoksulluk ve işsizlikle boğuşan, dünyanın her yerinden gelmiş insanların buluştuğu, uyuşturucu ve adi suçların kol gezdiği varoşlarında Türk dönercileri güvenlik ve huzurun egemen olduğu birer ada sanki.  Bu sınır boyunun adına Texas denilen bir kasabasında yine bir döner dükkânı çalıştıranlardan 1.50 cm boyunda ve aşağı yukarı 45 kilo ağırlığında Hacer’i tanıttılar. Bir akşamüstü kocası içerde uyurken kasada nöbeti o devralmış ve o anda 1,90 boyunda bir esrarkeş elinde bir tabancayla kapıda dikilip, “kasayı ver” diye bağırmış. Hacer döner bıçağını kaptığı gibi Fransız’ın üzerine saldırmış. Çam yarması adam kasabanın ana caddesinde kaçarken Hacer elinde bıçak arkasından “hırhız, hırhız” diye bağırarak koşuyormuş. Kendisine “bu kadar zamandır buradasınız, neden Türkçe bağırıyordunuz?” diye sordum. “Abi” dedi, “insanın dili böyle heyecanlı zamanlarda ana diline dönüyor.”

“GYROS” gibi dönenler

Dönercilerimizin, maşallah hepsi başarılı olmuş. Bana bir istisnayı anlattılar. Türkiye’deki sol örgütlerden birinin lideriymiş. Benzer solcular gibi yıllar boyu sırtüstü yatıp sosyal yardım almak istememiş, küçümsediği Türk köylülerine özenip “ben onlardan daha iyi yaparım” diyerekten o da bir dönerci açmış. Ama dükkânına ‘İstanbul döner’, ‘Antalya dürüm’  gibi bir ad koyup camına da palabıyıklı bir aşçıbaşı resmi oturtmayı kendine nedense yedirememiş. Dükkânına Yunanca ‘Sempati Pita Gyros’ adını vermiş. Tabii Türk dönercisi arayan Avrupalılar bu adı görüp de girmeyince dükkân da sinek avlamış. Bu vatandaş ayrıca dükkânı öyle ‘bilinçli’  yönetiyormuş ki dükkânda seloteyp lazım olunca 10 kilometre ötedeki evine arabayla gidip evdeki seloteybi alıp getiriyormuş. Yanında çalışan eleman “abi sen iktisat mezunu değil miydin?” diye sorarken karşıdaki kırtasiyeciye bakıp bıyık altından gülüyormuş.

Zaten Türkiye’deki sol örgüt ve partilerin en büyük hatası kendilerini diğer insanlardan üstün görürken, gerçekte 77 milyonun çoğunun bir şekilde mensubu olduğu derin kebap örgütüne yabancı kalmaları değil midir?

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX