Yayın Tarihi:
27 Ağustos 2017 Pazar 00:00:00
Ey ihtiyar köstebek!
Kim derdi ki FETÖ‘nün din istismarına artık beş paralık değer verilmeyecek! Kim derdi ki on yıllar boyunca birbirleriyle çatışan “Jön Türkler” ile “Jön Kürtlerin” aslında Batı’nın çocukları ikiz kardeşler oldukları anlaşılacak!
Kim derdi ki “Kemalist askeri vesayetin odağı” olarak görülen kurumların çoğunun zaten FETÖ’nün ve NATO’nun elinde olduğu kavranacak. Vesayet ilkelerinin yıllardır bekçiliğini yapanların askerler değil, arkalarına saklanan Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri sivil imamları oldukları görülecek!
Tarihin ruhu
Benzer örnekleri çoğaltabiliriz. İnsanlar aldatılmış, hasbelkader yaşanmış olayların ruhu anlaşılmamış. Tarihin çarkının çok yavaş ve sessizce döndüğü yıllarda olağan bir durumdur bu.
Dünya tarihinin bir ruhu vardır. Ama o yaşandığı süre içinde o ruh görünmez, toprak altında ilerler ve kendine bir yol açar. Filozof Hegel bu ruha “köstebek” der. “Tarih Felsefesi Dersleri” adlı eserinin son bölümünde bu ruhu halklar, ülkeler arasında toprak altında kanallar açan, göze görünmez bir yaratığa benzetir.
Her dönem sonradan anlaşılır
Köstebek nasıl zaman zaman aniden ve şaşkınlık yaratacak biçimde toprak üstüne çıkıp kendini gösterirse, tarihsel süreç de ancak her şey olup bittikten sonra anlaşılır. Her dönemin gerçek ruhunun ne olduğunu belki bir sonraki dönemde yaşayanlar bilir, o da ancak kısmen.
Biz gelişmelerin tam içinde yaşıyorsak, olay gelişmemiş demektir ve bu nedenle kavrayışımız eksik kalır. Gerçeğin gerçeklik olması için “gerçek-leşmesi” gerekir ve süreç tamamlanmadan resmin bütünü belirmez.
“İyi çalıştın köstebek”
“Dünyanın ruhu çoğu zaman açık biçimde görünmez” der Hegel, “Yeraltında bir serseri gibi dolaşır, durur. Ruh kâh orada, kâh buradadır. Hamlet buna, ‘İyi çalıştın yaşlı köstebek’ der. Çünkü dünyanın ruhu çoğu zaman yeraltından gider ve işini böyle bitirir. Fakat bir yerde özgürlük ilkesi kendisini şiddetle ifade ederse, bir zorlama olur, dışarı doğru bir itiş meydana gelir, köstebeğin üzerine çalışadurduğu gerçeklik o anda tamamıyla karşımızdadır.”
Ne güzel anlatmış değil mi? Bizim son çeyrek yüzyılda yaşadıklarımız bunun aynısıdır. Yıllardır devam eden bir süreç, 1990’lar, 28 Şubat, dindarların baskı altına alınması, 1997-2000 arası parlatılanlar, FETÖ’nün devlete yerleşmesi, Ergenekon, Balyoz vb. çok sayıda tezgâh, 17-25 Aralık, Gezi, Suriye krizi… Ve birden 15 Temmuz 2016 ve gerçek tüm ayrıntılarıyla karşımızda!
Aramızda dolaşan hayalet
Hegel, köstebek benzetmesini Shakespeare’in “Hamlet” eserinden aldığını söyler. Orada Danimarkalı Prens babasının hayaletine karşı ”Ey köstebek” diye hitap eder. Çünkü babası ölmüş olsa bile ruhu yakınlarının arasında dolaşmakta ve onların hayatını etkilemektedir. Türkçede olduğu gibi Almancada da “ruh” sözcüğü “hayalet” ile bazen aynı anlamda kullanılıyor, İngilizcede de böyledir.
Burada verilmek istenen anlam şudur: Ölmüş birinin ruhunun aramızda gezinmesi geçmişin bugünü etkilemesidir. İnsanlar ölür ama geçmiş bugün de yaşamaya devam eder.
Köstebeğin eseri
Öte yandan köstebek kör ve inatçı bir hayvan olarak bilinir. Hegel için dünyanın ruhu kör değildir ama toprak altında dışarıyı görmez, inatçılığını ise beklenmedik şekilde ve kimseye aldırmadan kendisini göstermesiyle ifade eder.
Hristiyanlıkta ruh bir ışık olarak tasavvur edilir, Hegel için ise tarihin ruhu karanlıklarda dolaşır, ısrarla, inatla ve inançla çalışır ve zaman zaman açık gerçeklik olarak gün yüzüne çıktığında parıltısıyla herkesi peşinden sürükler.
Göklerden gelen karar
Köstebeğin çalışmasının son özelliği işte bu öngörülemeyen, önceden kestirilemeyen parıldayışlarıdır. Bunu anlamak için Hegel’e göre ruhun özünün ve kaynağının özgürlük olduğunu bilmeliyiz. Tarih kendi aktörleri açısından bakıldığında önceden belirlenmiş değildir, kaderin rolü ancak sonradan görülür. Onu bilmemiz de mümkün değildir, köstebeğin izlediği yol görülmez, çalışırken sesi duyulmaz.
Ağlar örülüyordu
FETÖ’nün zirve yıllarında sadece açıktakine baktığımızda yalan propagandaları, kumpasları, haksız tutuklamaları, Türkiye’nin genetiğini bozma çabalarını görüyorduk. Akla gelebilecek her alanda çürümüşlük, kokuşmuşluk toplumu istila etmiş ve sıkı örgütlenmiş bir azınlık toplumu esir almıştı.
Ama toprağın altında şikâyetler, tepkiler, homurdanmalar giderek yoğunlaşıyordu. Köstebek çalıştı, didindi ve sonuç olarak Türkiye’ye tuzak kuranların tuzaklarını terse çevirdi. Onlar yüzde yüz köle bir Türkiye istediler, özgür bir ülkenin ilk adımları atıldı. Din istismarı ve bölücülüğün kurumlaşması projelerinin itibarı halk nazarında sıfırlandı. Yıkılmak istenen devlet güçlendi. Dağıtılmak istenen millet birleşti.
Erdoğan ve zamanın ruhu
Nietzsche “Dünyayı yönlendiren düşünceler bir güvercin ayağı sessizliğinde ortaya çıkar” der ki bu da Hegel’in köstebek benzetmesiyle aynı yönde bir saptamadır. Şimdi geriye dönüp bakınca, 2013 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zamanın ruhunu yakalayıp dershaneler konusunu gündeme getirmesiyle Türkiye’ye neler kazandırdığını anlıyoruz. Bu girişim tarihin ruhunu harekete geçirdi, olayları su yüzüne çıkardı ve bu ruh kendi özünü, siyasetin baş aktörü olan yığınların özgürlük tutkusunu uyandırdığından bütün meşum planlar alt üst edildi. İlginç değil mi?