Yayın Tarihi:
10 Mart 2017 Cuma 00:00:00
Mikro milliyetçiliğin sonu
Türkiye’de onlarca, Ortadoğu’da yüzlerce etnik grup var. Bunların her birine birer devlet, federasyon hakkı yahut statü verilirse bölgenin kan gölüne dönüşmesi kaçınılmaz olur. Zaten küreselcilerin, İslam düşmanlarının ve emperyalistlerin istediği de bundan başka bir şey değildir.
Yaman çelişki
Dünyanın yeni düzeninde ABD, Çin, Hindistan, Rusya gibi büyük devletler ön plana çıkıyor. Avrupa Birliği ise parçalanmamaya çalışıyor, mümkün olursa bütün üyeleriyle, aksi halde üyelerinin en azından çoğuyla sıkı bir birliktelik kurmak peşinde koşuyor. Türkiye’de de bazı yarım akıllılar ya da bilinçli hainler ülkemizi bölüp parçalamak peşindeler. Muhafazakâr geçinip İslam düşmanı PYD’ye yandaşlık yapanlar bile var ama bu çelişkileri göz kırptıkları grupların onlardan nefret etmesiyle “yaman çelişkiye” dönüşüyor.
Mikro milliyetçilik emperyalistlerin ve savaş kışkırtıcıların en önemli silahıdır. Bir toplumu bölmek isterseniz geri kalan en son aileye kadar her insan grubu için bir milliyet, bir flama, bir efsane, bir lehçe uydurmaktan daha kolay bir şey yoktur. ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde bu millet yaratma işinin uzmanları, profesörleri, düşünce kuruluşları vardır. Siz yeter ki parçalaması gereken coğrafya parçasının nerede olduğunu gösterin, onlar size bir kaç hafta içinde alt yapıyı hazırlarlar, tabii telif hakkı ve ücret karşılığında!
Balkanlaştırma
Dünya siyaset bilimi literatüründe bölgelerin emperyalist çıkarlar uğruna parçalanmasına “Balkanlaştırma” denilir. Burada “Balkan” sözcüğünün kullanılması bir rastlantı değildir. Bu sözcük ilk kez Alman Dışişleri Bakanı Walther Rathenau tarafından Eylül 1918’de Balkanların parçalanması konusunda kullanılmıştır. Parçalanan yerin asıl merkezi de Makedonya’dır.
Makedonya denilince sadece aynı adı taşıyan devletin bugünkü sınırlarını anlamak doğru değildir. Anadolu nasıl 1071’den beri bir Türk yurdu idiyse, Makedonya da 1371’den 1913’ye kadar öyle idi. Osmanlı Makedonya’sı Batı’da Manastır, Doğu’da Selanik olmak üzere iki vilayetten oluşuyordu ve başkenti İstanbul olan devletin en merkezi topraklarıydı. Bu iki bölgeye Batı’daki Kosova vilayeti de eklendiğinde o topraklar Batı Rumeli Eyaleti olarak ele alınıyordu. O bölgeye nazaran Anadolu’nun büyük kısmı taşra sayılıyordu.
Hayali milletler
Balkanlar aslında 1878’de parçalanacaktı fakat Sultan Abdülhamit’in denge siyasetiyle Osmanlı varlığı 1913’e kadar sürdürüldü ve o dönemde İttihatçıların emperyalistlere verdiği destek sonucu lime lime edildi. İttihat Terakki’deki Batı yanlısı sekülerler ve onlara eklemlenen İslamcı geçinen hain takımı Makedonya’yı sattı, o bölgede 1913 yılında Türklerle diğer halklar aşağı yukarı eşit sayıdaydı, yüzbinlerce Türk öldürüldü, geri kalanı yalın ayak ve perişan vaziyette Trakya bölgesine sürüldüler.
O dönemde emperyalistler bölgeyi parçalamak için öyle ilginç ve hayali millet ve milliyetler icat ettiler ki aynı dili konuşan ve aynı dine sahip Makedonya Bulgarları ile Bulgaristan’daki Bulgarlar nedense iki ayrı millet sayıldı. Birçok küçük devletler kuruldu. İşte bu sınırların belirsizliği haline ve politik parçalanmışlığa “Balkanizasyon” yani “Balkanlaştırma” denilir.
Yugoslavya dramı
Aynı rezalet,1990’lı yıllarda Yugoslavya’nın parçalanmasında yaşandı ve aynı adlandırma bu süreç için de söylenmeye başlandı. Yugoslavya’nın parçalanması özellikle Müslümanlar için bir mağlubiyet, hayal kırıklığı ve Batı tarafından aldatılma olayıdır. Özellikle Hırvatlar'ı kullanan Almanlar tarafından kandırılan Boşnaklar Rusya’nın, Fransa’nın ve Yunanistan’ın desteklediği Sırplara yem edilmiştir. Tarih bu katliama çanak tutan herkesi lanetle anacaktır. Sonuçta emperyalistler tek devletten 7 devlet çıkarmayı başarmışlardır. Bu da 20’inci yüzyılın ikinci Balkanlaştırmasıdır.
Birinci ve İkinci Balkanlaştırmaya büyük bir hevesle katılan siyasal güçlerin, adına “Arap Baharı” denilen Ortadoğu’nun bölünüp parçalanması sürecinde de rol almak istemeleri gerçekten ilginçtir. Türkiye’de “Alman ekolü” olarak değerlendirilebilecek bir siyasi hizip Suriye’de bir PKK ve bir El Kaide devleti kurulmasına, Libya’nın bölünmesine, Mısır’ın parçalanmasına, Irak’taki bölünmüşlüğün artmasına stratejik derinlik adına katkı sunmuştur. Hatta zamanında Makedonya’da Osmanlı jandarmasını kontrol eden Batılı müfettişlere izin verilmesi gibi neredeyse yabancı gözlemcilerin bulunacağı bir çözüm sürecine bile yeşil ışık yakmak istemişledir.
Küreselcilik zemin kaybetti
Yalnız dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Dünyada emperyalizmin gelişim süreci küreselcilik ve içe kapanma gibi evreler göstermektedir. Ne zaman küreselcilik zirve yapsa “Balkanlaştırma” eğilimi de aynı dönemde güç kazanmakta, küreselciliğin gerilediği tarih dilimlerinde ise bir dönem iyice körüklenmiş olan mikro milliyetçilik hareketleri unutulmaktadır.
Örneğin 20’inci yüzyılda küreselciliğin azdığı ilk 20 yılda varlık göstermekte geciken Kürtçü mikro milliyetçilik daha sonra ne yaparsa yapsın ilgi çekmeyi başaramamış, yüzyılın son 20 yılını beklemek zorunda kalmıştır. Aynı şekilde Ermeni davası da 60 yıl uyumuştur. Kaderlerini emperyalistlere bağlayanların bu tür sıkıntılara uğramaları olağandır.
Üniter devletin dönüşü
Günümüzde de küreselciliğin sert darbeler aldığı dönemde ABD, AB ve diğerleri kendi dertlerine düşerlerken, ulus devletlerin yeniden ön plana geçmeleri bekleniyor. Bu da mikro milliyetçiliğe bel bağlayanların sonu olabilir.