Yayın Tarihi:
16 Şubat 2017 Perşembe 00:00:00
Yeni dünya eskisinden çok farklı olacak
Dünyada 1946 ile 1990 arasındaki kırk dört yıllık dönem Soğuk Savaş olarak bilinir. İki süper devlet olan Amerika ve Sovyetler Birliği’nin hem çatışıp, hem uzlaştığı bu dönem sonuçta daha çok Batı’nın işine yaramıştı. Nitekim Sovyet Blokunun en sonunda dağılmasıyla dünyamız tek başına ABD’nin hâkimiyetine girdi.
Soğuk savaş sonrası dönem bitti
Siyasal gözlemciler 1990 sonrası dönemi “Soğuk Savaş sonrası” olarak adlandırdılar ve kurulan yeni düzeni “tek kutuplu dünya” şeklinde değerlendirdiler. Bu yeni düzende özellikle Ortadoğu bölgesi çok büyük acılar çekti, milyonlarca insanını yitirdi, bazı ülkeler haritadan silindi. Ancak dünyanın tek patronu olma iddiasındaki ABD bütün saldırganlığına rağmen ipleri elinde tutmayı başaramadı. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede yoğun direnişle karşılaştı.
2008 Yılındaki büyük finans krizi yeni düzenin çatırdamaya başladığının işaretleriydi. İzlenen politikalar küresel sistemin anavatanı olan ülkelerin içinde de yoğun sosyal sorunlar yaratmıştı ve bu durum küreselcilerin iktidardan düşmesiyle sonuçlandı. ABD’de Trump’ın seçilmesi ve İngiltere’deki Brexit yirmi altı yıllık tek kutuplu dünyanın da sonunu getirdi.
Küreselcilik de bitti
Bu gelişme aynı zamanda 26 yıl boyunca ABD devletini kendi istediği gibi manipüle ederek “küresel pazarda” istediği gibi at koşturan dünya finans lobisinin de ağır bir yenilgiye uğraması demekti. Emirlerinde kullandıkları ABD jandarmasını kaybettikleri gibi, dünyada egemen olmuş bulunan küreselcilik anlayışı ve yaklaşımı da büyük bir darbe yemişti.
Bugün strateji uzmanları yeni dönemi “soğuk savaş sonrasının sonrası” (post post cold war) olarak adlandırıyorlar. Trump’la birlikte tek kutuplu dünya bitmiştir. Artık hiç kimse ABD Başkanı’nı “dünya başkanı” olarak algılamayacaktır. Artık “Amerikan Barışı” mevcut değildir ve hiç kimse sadece ABD’yi dikkate alarak hesap yapmamalıdır.
ABD gölgesi sona erdi
Tabii ki bu yeni durum dünyada siyasal depremlere yol açacaktır. Halen devam etmekte olan bölgesel anlaşmazlıklar, insani krizler, çevre sorunları yepyeni safhalara gireceklerdir. En ihtiyatlı bir yorumla şunu söyleyebiliriz: Artık ABD’nin (Batı’nın) “değişik coğrafyalardaki sorunlara askeri ve politik müdahaleyle çözüm bulma” şeklindeki tek taraflı yöntemi tarihe karışmıştır. Hiç kimse kendi siyasal projesi için Batı’dan destek beklemesin! Bu yeni durum dünyada siyasi (ya da entelektüel) kariyerlerini ABD gölgesinde yapanların bitişi anlamına gelmektedir.
Peki, tek kutuplu dünya bittiyse yerini ne alacaktır? Yine ihtiyatlı bir saptamayla iki ihtimal var. Bunlardan birincisi çok kutuplu bir dünyadır. Yeni kutuplar olacaksa bu konuda ABD’nin yanında iki kesin aday Rusya ve Çin’dir. Bunların yanında küresel güçler olarak Almanya, İngiltere, Türkiye, İran, Japonya, Nijerya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika gibi ülkelerin adı geçmektedir.
Çok kutuplu “Astana ruhu”
Bu ülkelerden bazıları küresel, bazıları bölgesel güçler olarak dünyayı çeşitli etki alanlarına böleceklerdir. Dünya sistemi bu etki alanları üzerinde değişik ittifaklar ve dengeleri gözetme yoluyla gerçekleşecektir. Çatışmalar ve gerilimler bu ülkelerin birkaçının el ele vermesiyle giderilecektir. Suriye konusunda Türkiye, Rusya ve İran arasında başlayan Astana süreci yeni dönemin özellikleri hakkında bir fikir vermektedir.
İkinci bir ihtimal de ortaya büyük bir kargaşanın çıkmasıdır. Esasen küreselciliğin sona ermesinden rahatsız olan uluslararası finans eski günlerine bir an önce dönmek için bunu kışkırtıyor. Elinde bulundurduğu Batı medyasını bu amaçla seferber ediyor. Ancak hangi ihtimal gerçekleşirse gerçekleşsin Batı’da 1946’dan, dünyada ise 1990’dan beri ağır basan liberal enternasyonalizm artık kesin olarak sona ermiştir.
Tarihin dönemeci
Batı dünyasının en büyük strateji uzmanlarından ki o da liberal görüşleriyle tanınmıştır, Kanadalı Charles-Philippe David, “Trump’ın seçilişiyle birlikte tarih hiç kuşkusuz yeni bir döneme girmiştir” diyor. Çok haklıdır. Çünkü değişim sadece politikada değil her alandadır. Zaten politik değişimin temeli sistemin merkezi olan ülkelerdeki ekonomik sorunlar ve ulusların artık sürdürülmesi mümkün olmayan liberal ekonomiye karşı ayaklanmalarıdır.
Toplumlardaki ekonomik, sosyal ve politik değişiklikler bir müddet sonra kendini üst yapıda da gösterecektir. “Post-modern” denilen 1946 sonrasının çok moda liberal düşünürleri birbiri ardından tarihin çöp sepetini boylayacaklardır.
Yeni hayat tarzı
Görülüyor ki insanlar arasında aidiyet, dayanışma, kuşaklar arası destek, insani değerlerin korunması gibi eğilimler ön plana çıkacak, “insan insanın kurdudur” yaklaşımı giderek daha fazla nefret uyandıracaktır. Eski dönemde yetişmiş, beyinleri küreselcilikle yoğrulmuş aydınların cehaletini yeni dönemde herkes anlayacaktır.
Türkiye, dünyada giderek kendini kabul ettiren yeni dönemi yok sayıp, 1980 darbesi ürünü cılkı çıkmış liberal sistemle devam edemez. Yeni bir dünya kurulurken büyük bir hızla gereken atılımları yapmalı ve Batı’nın ayağımıza bağladığı liberal prangalardan kurtulmalıyız.
2016 Mart ayı
Ben 2016 yılının Mart ayında ABD’nin yeni başkanının Trump olacağını ve liberalizmin çökeceğini söylediğimde inanmaz gözlerle bakanlar, biraz dünyayı tanısaydılar hiç şaşırmayacaklardı. Ama maalesef ülkemizin dramı bu, dünyayı izlemesi gerekenlerin baktığı pencereler çoğu zaman yerli ve milli değil.