Yayın Tarihi:
07 Şubat 2019 Perşembe 08:00:00
Kabil zekâsı
Ademoğlu’nun dünya macerasındaki en trajik noktalardan birisi Habil’in kardeşi Kabil tarafından öldürülmesidir. Kabil’in kardeşini sebebi ne olursa olsun katletmesi, insan denen malumun; bencil, çıkarcı, haset, kıskanç ve ilkel duygularının dışa vurumu olarak kabul edilmektedir. İlkelliğimiz ve Kabil’leşme eğilimlerimiz, dinlerin ve felsefenin hedefi olagelmiştir.
Kabil’in ardından Hz. Yusuf’un kardeşlerinden gördüğü zulüm, Kabil-Habil kıssası kadar trajiktir. Fakat Ademoğlu’nun Habil zekasının Kabil zekasını en çarpıcı ve sinematik şekilde yenilgiye uğrattığı bir kırılma noktasını da temsil ettiği için önemlidir.
Tüm dinlerin neredeyse en önemli hedefi sosyal adalet ve adalet olmuştur. Hıristiyanlık ve İslâm, adalete verdikleri önem ile küresel din haline gelmiştir. Dünya tarihi incelendiğinde Ademoğlu’nu insan yapan niteliklerin başında hep adaletin bulunduğu görülecektir. Ne zaman adaletten uzaklaşıldı ise dünyada ülkesel, bölgesel ve küresel olarak Ademoğlu’nun Kabil tarafı, en ilkel, en vahşi ve iğrenç şekilde ortaya çıkmıştır.
İslâmiyet Ademoğlu’nun Habil tarafının tavan yaptığı ve insanın “insan” vasıflarını ön plana çıkardığı ve anıtlaştırdığı din olarak can simidi gibi adaletsizlik denizine düşenlerin tutunduğu bir din olmuştur. Hıristiyanlık’ta da benzer safhalar vardır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın birbirini kırması ve milyonlarca kişinin katledilmesi Kabil zekasının Batı’daki zirve noktasıdır. SSCB’de Stalin ve diğerlerinin milyonlarca bireyi yok etmesi de ideolojik/felsefî ve siyasi Kabil zekasının çapını göstermesi açısından ufuk açıcıdır. Geçmişten bugüne Ademoğlu’nun Kabil zekasını beslemesi hep tarihe kanlı, iğrenç ve vahşetle dolu sayfalar ekletmiştir.
Veda Hutbesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi insanların elinin altında iken İslam ve Batı dünyasında yaşananları ancak Ademoğlu’nun Kabil zekası ile açıklayabiliriz.
Adaletsizlikler tarihi olarak da görebileceğimiz insanlık tarihi, kardeşini katleden Kabil noktasına adeta çakılı kalmış gibidir. Adaletsizliğin sonsuz örneğini sergilemiş Ademoğlu’nun adalet için verdiği sınırlı sayıdaki örnek, şaşırtıcı ve trajiktir.
Makyavelizm’in böylesine iğrençleşerek, strateji ve askerlik sanatı gibi maskelerle Küre’ye hakim olması İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni yazan milletlerin ve Veda Hutbesi’ne mazhar olan Müslümanların onarılamaz yarasıdır.
15 Temmuz’da olanları göz önünde getirince, Irak'ta, Suriye’de, Afganistan’da, Arakan'da, Mısır’da ve daha birçok coğrafyada olanları görünce, “Cennet’i Kabil tarafımızla kirlettiğimiz için mi kovulduk?” diye sormadan edemiyoruz.
Venezuela’da olanlara, ABD’nin yaptıklarına bu açıdan bakınca şaşırma yeteneğimizi de kaybediyoruz. Ve en insanlık dışı olayları sıradanlaştırıp vahşetleri yüceltiyoruz.
Kâr maksimizasyonunun insanlık maksimizasyonuna galip geldiğini bundan daha iyi ne anlatabilir?
Finansal, askerî, ticari, ekonomik zekaların yüceltilip vahşi kapitalizme tekrar en kötü ruhun üflendiği bir dünyada maliyet minimizasyonu ile, yani Ademoğlu’nun emeğini bir lokma ekmek karşılığı satın almanın ekonomik deha olarak gösterilmesi, insanlık tarihinin en utanç verici anını gösteriyor olmalı.
21. Yüzyıl’da köle pazarlarının tekrar kurulmasını ve insanların tabutluk gibi odacıklarda çalışarak ekmeklerini kazanmasını çocuklarımıza ekonomik, finansal, ticari zekâ ve akıl olarak açıklayacaklardan daha iğrenç ne olabilir?
Savaşın boyutlanarak tüm alanlara yayılmasının masumlaştırılması insanlık ile açıklanabilir mi?
Kabil zekâmızı besledikçe insanlığımızı yok ettiğimizi ne zaman göreceğiz?