0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Suriyeli mülteciler üzerinden oynanan oyuna dikkat-VI


Artık bu yazı dizisinin en başında ifade ettiğimiz “Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’nin toprak bütünlüğü, istikbali ve istiklali için bir lütuf olmuştur!” iddiamızın analizine gelelim. 
Öncelikle bir tespit yapalım: 1967 Arap-İsrail savaşından sonra Ortadoğu’da bir okyanusun içinde yer alan bir adacığa benzeyen İsrail’in güvenliği masaya yatırıldı. 
1967 sonrası İsrail halkında travmaya dönüşen Hittin Sendromu, bu planın masaya yatırılmasında itici güç oldu. İsrailli uzmanlara Amerikalı ve İngiliz uzmanlar da bu güvenlik projesi için destek verdiler ve proje ABD ve İngiltere tarafından da onay-destek gördü. 
Projenin maddelerinden biri de Ortadoğu’da İsrail için potansiyel tehdit oluşturacak güçlü ve büyük devletlerin oluşmasına meydan vermek! 
ABD ve İngiltere, 1970’lerden itibaren yukarıda ifade ettiğim gibi bölgede İsrail için potansiyel tehdit oluşturabilecek ülkeler masaya yatırıldı ve yumuşak güçle kontrol altında tutulmasına karar verildi. Bu ülkeler Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ve Irak’tı. 
Bu kontrol mekanizması iki binli yılların başlarına kadar başarıyla işledi. Fazla kırıp dökmeden, yumuşak güç, askeri ve sivil diplomasiyle bu plan yürütüldü. 
Büyük Ortadoğu Projesi'nin hayata geçirilmesiyle “Arap Baharı” adı verilen yeniden yapılandırma projesiyle bugünkü noktaya gelindi. 
Ortadoğu’nun en güçlü ve donanımlı ordusuna sahip olan Irak, Saddam’ın diktatörlüğü hedefe yerleştirilerek darmadağın edildi. Mısır, Sisi ile istenilen noktaya oturtuldu. Suriye de bir daha oluşturulamayacak bir parçalanmayla karşı karşıya kaldı. 
Sırada işlem görmeyen bir Türkiye kalmıştı. Saddam’ın çerçevesine yerleştirilen Recep Tayyip Erdoğan, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık ve MİT TIR'ları operasyonları ile gönderilemeyince, düğmeye basıldı ve 15 Temmuz darbe girişimi ile karşılaştı Türkiye… 
15 Temmuz darbe girişimi, daha önceki askeri darbeler gibi sadece bir yönetim değişikliğini hedeflemiyordu. Bu darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, güney sınırlarımızdan PKK, PYD, DEAŞ içeri girecekti. PKK Kürtleri, DEAŞ Türkleri tahrik edecekti ve bir iç savaş çıkarılacaktı. FETÖ'cü subayların komuta ettiği askeri birlikler, kalkışmayı/isyanı bastırmak söylemleriyle Kürt halkına katliam uygulayacaklardı. Dünya basını da bunu tüm dünyaya servis edecekti. Ortamın istenilen kıvama geldiğini gören FETÖ'cü darbe yönetimi Birleşmiş Milletler'e başvuracaktı ve akan kanın durması için Barış Gücü talep edecekti. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimize yerleşen Barış Gücü, Türkiye resmen bölününceye kadar artık burada kalacaktı! 
Bu oyunu Tayyip Erdoğan’ın hesaplanamayan delice cesareti ve halkın muhteşem direnişi önledi. 
Bu özet, madalyonun sadece bir tarafıydı. Daha detayları var ama, anlatımı gazete sütunlarına sığmaz. Bu nedenle madalyonun bu yüzündeki diğer resimleri bir yana bırakamıyorum ve öteki yüzüne geçiyorum. 
(Devam edecek) 
 

Prof. Dr. Mehmet Çelik Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX