Yayın Tarihi:
21 Nisan 2024 Pazar 07:00:00
Büyük Düşler Kuranlar Düşlerini Gerçekleştirmekle Kalmaz Aşarlar…
Amerikan New York Times gazetesinde, dikkat çekici çok hoş bir haber vardı. Din adamlığının nasıl olması gerektiği ve elindeki kuvveti olumlu anlamda insan yaşamına nasıl entegre etmesi anlamında çok manidar bir haberdi. Şöyle ki, Endonezya'da gittikçe büyüyen bir ekolojik İslam hareketi var, "Yeşil İslam" diye de geçiyor. Bu hareketin başını da ülkede sözü geçen önemli imamlar çekiyor. Bu ekolojik İslam hareketi, kaynakların daha az ve verimli tüketimine odaklanıyor. İslami referanslarla halkı daha ekolojik davranışlara yönlendiriyor ve kurumları yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmeye teşvik ediyor. Zamanında Endonezya'nın Din İşlerinden Sorumlu Bakanlığında bakan yardımcılığı yapmış, şu anda da Güneydoğu Asya'nın en büyük camisi olan İstiklal Camii'nin imamı, Jakarta Kuran Bilimleri Üniversitesinin de rektörü Nasaruddin Umar bu hareketin önemli isimlerinden biri. Umar, sürekli ağaç dikmeyi teşvik ediyor, Ramazan fitrelerini ekolojik alanda çalışan vakıflara bağışlamayı salık veriyor ya da güneş panelleri kurun diyor. Ağaç dikmenin günlük bir dini aktivite olması gerektiğini söylüyor. İstiklal Camii'nin tepesini 500 güneş paneliyle doldurmuş, abdesthane için yağmur suyundan arıtma suların kullanılmasına ön ayak olmuş, ayrıca şadırvanlardan akan suları da yavaşlatmış, böylece enerji tüketimi %25 düşmüş. Öyle ki, camisi Dünya Bankası tarafından yeşil sertifikası almış.
Öte yandan Endonezya'nın başka bir hikayesi varmış. Dünyanın en büyük kömür ihracatçılarındanmış. Son yıllarda, Endonezya hızla büyürken şehirleşme ve Palm yağı üretimi için ciddi bir orman kesim süreci yaşıyormuş. Ormanlık alanlarının büyük bir bölümü tarım alanlarına ya da madenlere dönüşüyormuş, özellikle de nikel madenlerine... Elektrikli araçların bataryaları nikele ihtiyaç duyarken, bu nikeli işlemenin bedeli kaderin bir cilvesi olarak daha fazla kömür tüketimini beraberinde getiriyormuş. Endonezya'da ekolojik bir İslam hareketinin oluşması hiç şaşırtıcı değil. Zira ülke adacıklardan oluşuyor. Jakarta'nın sular altında kalma tehlikesi var. Coğrafi konumuyla iklim krizini ensesinde hisseden ülkelerden biri. Dolayısıyla, ekoloji günlük hayatın önemli bir parçası. İslami referanslı, mevcut kaynakları daha verimli kullanmaya odaklanan, israfı azaltalım tadında ve tüketilen kaynakların yerine yenisini koymayı hedefleyen İslami bir ekoloji de kalkınma rüyasını rahatsız etmeden ekolojik bir siyaset geliştirmenin anahtarı oluyor.
Nasaruddin Umar, önümüzdeki dönemde ülkedeki 800.000 caminin %70'ini eco-cami yapmayı hedeflediğini söylüyor. Bu kaygı ülkenin her yerinde. Öyle ki, bir camide cemaat, camiye solar panel almak için 5300 dolar toplamış. ( New York Times gazetesi ve Mehmet Yaşar Altundağ'ın X paylaşımından yararlanılmıştır.)
Yine Bana Hüsran
Köşemde sık sık futboldan, son zamanlarda ise Fenerbahçe'den bahsediyorum. Oğlum Burak Alp'in Fenerbahçeli olmasından ve sık sık şikayetlerinden etkileniyor olsam gerek ki, Fenerbahçe konusunda sıklıkla yazar oldum. Geçtiğimiz Perşembe günü Fenerbahçe için, hatta ülkemiz için çok önemli bir karşılaşma olan Fenerbahçe-Olimpiyakos karşılaşması vardı. Deplasmanda, 3-3 berabere biten maçın rövanşında, yarı final kapısı aralanmıştı hepimiz için. İlk maçta da Fenerbahçe'ye 3 gol atması mucize olan Yunan ekibi, ilk 11 tercihinden dolayı, İsmail Kartal'a teşekkür etmeliydi. Lakin, futbol bu, hatalar oyunu maçın ikinci yarısındaki değişikliklerle maçın skorunu 3-2 yaptı Fenerbahçe. Herkesin aklındaki tek şey, Sevilla- Lille karşılaşmasından kimin galip çıkacağı idi. Malum, Fenerbahçe zayıf Olimpiyakos takımını İstanbul'da hezimete uğratır düşüncesi hakimdi tüm futbolseverlerde. O yüzden de Sevilla mı yoksa Lille takımıyla mı eşleşecekti, bir üst turda akıllarda bu soru vardı. Maça çok da iyi başladı Fenerbahçe ve erken denebilecek dakikada golü de buldu. Ancak, ikinci gol gelmeyince son beş yılda Fenerbahçe'nin üzerine kabus gibi çöken bir telaş hali zuhur etti ve tedirginlik futbolculara, İsmail Kartal'a ve en olmaması gereken kısım olan tribünlere sirayet etti. Nihayetinde, maç uzatmalara gitti ve İsmail Kartal yine akıllara ziyan oyuncu değişiklikleri ile yarı finali Olimpiyakos takımına hediye etti. Hediye etmek tabiri çok fazla diye düşünebilirsiniz, lakin kesinlikle değil. Kariyer maçlarından birini oynayan İrfan Can Kahveci yerine 6 haftadır oynamayan Cengiz Ünder'i oyuna almak tam bir akıl tutulması. Orta sahanın hakimi konumundaki Fred'i çıkarıp ne oynadığı belli olmayan tek bir olumlu katkı vermeyen Zajh'ı oyuna almakla takımın fişini çekmiş oldu. İlk maçtaki orta saha tercihleri Zajh ve Krunic sebebiyle 3 gol yenmişken, maçın son yarım saatinde bu oyunculara güvenip sahaya sürerken, İsmail Kartal ve teknik ekibi ne düşündü, herkesin aklında bu soru vardır herhalde. Bu maç, hem Avrupa kupalarında yarı finale çıkma maçı, aynı zamanda Yunan takımı Olimpiyakos'a karşı ve bu yılın final maçı da Olimpiyakos takımının sahasında oynanacaktı. Yunanistan'da bir Türk takımı olarak o kupayı kaldırmanın hayalini kuramadı İsmail Kartal. Böyle hayalleri olmayan büyük düşünemeyen insanların, bu konumlarda yeri olamaz, tarih sahnesinden silinmeye mahkumdur.
Hülasası, oğlum Burak bir kez daha hüsrana uğradı milyonlarca Fenerbahçe taraftarı, hatta Fenerbahçeli olmayan bir çok Türk gibi... Naçizane tavsiyem, Fenerbahçe ya hemen bir şok tedavisi olarak teknik heyetini değiştirir ve heyecan katacak bir hoca getirir (Mesela, Volkan Demirel) ve şampiyonluğa gider ya da mevcut düzende devam eder ve şampiyonluk hasretini 10 yıla çıkarır (mevcut Fenerbahçe yönetimi ne zaman doğru karar aldı, diye soracak olursanız, bu gözler bunu görmedi).