Yayın Tarihi:
02 Haziran 2024 Pazar 13:45:00
Gerçek milliyetçilik
Bana Kebek Üniversitesinden teklif geldi. Tezinizi çok beğendik, takdir ettik. Buraya gelin dediler. Tabi çok gencim o zaman. Çok sevindik eşimle. Babama dedim, böyle böyle. Babam da son Osmanlı adamlarından, ağzı da biraz bozuk bir adamdı. Sen dedi, buranın ekmeğini yedin oğlum. Burada yetiştin, burası seni okuttu doktorana kadar. Burası yatırım yaptı sana bu memleket. Bu tabanı yarık, cebi delik millet dedi. Şimdi parsayı bunlar kapacaklar öyle mi? Biz de kaldık tabi...
Bu cümlelerin sahibi kişi yakın bir zamanda kaybettiğimiz Prof. Dr. Teoman Duralı hocamızdır. Kısaca kendisinden bahsedecek olursak, 7 Şubat 1947, Zonguldak - 6 Aralık 2021, İstanbul), Türk filozof, mütefekkir ve akademisyen. Felsefe tarihi, biyoloji felsefesi, dilbilim, siyaset felsefesi, savaş felsefesi gibi alanlarda çok sayıda kitabı ve makalesi vardır. Ağır ceza hakimi bir babanın oğlu ve Gümülcine müftüsü bir dedenin torunu. Teoman Duralı, ilkokulu Zonguldak'ta, ortaokul ve liseyi TED Ankara Koleji'nde tamamladı. 1973 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi felsefe bölümünden mezun oldu. 1977 yılında biyoloji felsefesi hakkındaki teziyle, felsefe doktoru unvanı aldı. 1978 yılında NATO bursu ile Paris'te biyoteknoloji seminerlerine katıldı. Mayıs 1982'de yardımcı doçent, Ekim 1982'de biyoloji felsefesi üzerine yazdığı tezle doçent oldu. 1985'te ABD Pennsylvania State University'de tamamladığı Kant'ın A Priori Bilgi İstidâdı başlıklı çalışmasının ardından 1988'de profesör oldu. 1992-1993 yıllarında Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi, 1994 ve 2003 yıllarında Viyana Üniversitesi Bilim Felsefesi bölümünde, 1995-1997 ile 1999 yıllarında Kuala Lumpur'da International Institute Of Islamic Thought and Civilisation'da misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 1996 yılında İstanbul Üniversitesi araştırma fonunun mâli desteğiyle Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde araştırma gezisinde bulundu. Duralı ölümünden önce İstanbul Üniversitesi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve İbn Haldun Üniversitesi'nde felsefe bölümlerinde ders veriyordu. Ayrıca Kutadgubilig felsefe-bilim araştırmaları dergisinin yayın yönetmenliğini de yapmaktaydı. Türkiye Bilimler Akademisinde şeref üyesi olan Teoman Duralı, İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince, Yunanca, İtalyanca, Felemenkçe, İspanyolca, Rusça, Malayca dillerini bilmekteydi. Duralı ölümünden kısa bir süre öncesine kadar TRT2 ekranlarında Felsefe Söyleşileri başlıklı bir programı yapmaktaydı. O programın her bölümü dikkatlice izlenmeli diye düşünüyorum.
Bu bilgilerden sonra yazının başındaki diyaloğa geri dönecek olursak; en büyük milliyetçilik işte budur. Rahmetli Duralı'nın babasının dudaklarından dökülen o cümleler gerçek bir milliyetçi nasıl olur, bir insanın vatan sevgisi ve saygısı nasıl olur, tam bir örnektir. Bundan daha önemli olanı ise kanımca sayın Teoman Duralı'nın sergilediği davranıştır. Yani babasının sözünü çiğnemiyor ve ülkesine hizmet ediyor. Öğrenciler yetiştiriyor ve birbirinden kıymetli düzinelerce önemli eser bırakıyor ardında. Peki, herhangi bir zorunluluğu var mıydı sayın Duralı'nın? Yani, babasının sözlerini çiğneyip, kendisine hayat boyu daha kıymet verecek ülkelerde, çalışmalarını yapmak için daha iyi şartlar sunan ülkelere gidemez miydi? Tabii ki giderdi. Peki, onu bundan alıkoyan neydi? İşte, bunun cevabını verebildiğimiz vakit, bir çok şeyin de cevabını bulmuş oluruz... Hayırlı Pazarlar.