Yayın Tarihi:
22 Eylül 2016 Perşembe 00:00:00
Yeni bir Balkan faciası olmayacak
Eskiden savaşlar tarafların orduları arasında yapılırdı. İnsanlık dışı kapitalizm ortaya çıktı çıkalı topyekûn savaş kavramı gündeme girdi. Ülkeler sadece askeri güçleriyle değil ekonomik, siyasal, kültürel her alanda kapışmaya başladılar. ABD’nin Hiroşima’ya attığı atom bombasıyla insanlık tarihi yeni bir evreye girdi: Düşmanı yenmek yerine yok etmek ve savaşta insanlık dışı her türlü aracı hiçbir ahlaki kaygı duymadan kullanmak.
Günümüzde ülkelerin güç mücadelesinde kullandıkları araçlar arasında terör örgütleri, mafya çeteleri ve uyuşturucu kaçakçılığı bile vardır. Savaşlarda bilinen ve bilinmeyen tüm silahlar, elektro manyetik dalgalardan, siber saldırılara kadar kullanılıyor. Bu araçlardan biri de göç ve göçmenlik yoluyla ülkelerin demografik yapısını değiştirmek, etnik temizlik yapmak ve istikrarı bozmaktır.
Etnik temizlik silahı
İnsan topluluklarının politik nedenlerle bir yerden çıkartılıp başka yere yerleştirilmesinin tarihi çok eskidir. Milattan önce 586’da Yahudilerin Mezopotamya’ya yerleştirilmesi yahut Romalıların bugünkü Fransa topraklarına göç ettirilmesi gibi olaylar çok iyi bilinir. Bu tür nüfus göçlerinin büyük bir kısmı gönderenlere yararlı olmuş, bir kısmı ise göçmenlerin yerleştirildikleri topraklara yaramıştır.
Bölgemizi 19’uncu yüzyıldan itibaren şiddetle etkilemeye başlayan sömürgecilik yakın dönemdeki yoğun insan göçlerinin asıl nedenidir. Türkiye’mize sömürgecilerin etnik temizlik yaptıkları Balkanlardan ve Kafkasya’dan milyonlarca insan gelip yerleşmiştir.
Ancak 20’inci yüzyıldaki zorunlu göçler daha da önemlidir, Balkan Savaşı’ndan sonra Slav mezaliminden kaçan milyonlarca Müslüman çok güç koşullarda Türkiye’ye gelerek canlarını kurtarabilmişlerdir. 1’inci Dünya Savaşı’ndan sonra ise başta Yunanistan olmak üzere parçalanan Osmanlı Devleti’nin dört bir yanından gelenler Anadolu ve Trakya’yı doldurmuştur.
NATO Göç politikası
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eski Yugoslavya’dan yüzbinlerce insan NATO politikalarına uygun olarak Türkiye’ye getirilmiştir. 1989’da Bulgaristan’daki Jivkov rejiminden bunalan yüzbinlerce Türk yine ABD’nin Doğu Blokunu sarsma politikası gereği Özal tarafından Türkiye’ye yerleştirilmiştir.
1960 Darbesinden sonra ülkemize iyice yerleşen ABD, hem işgal ettiği Almanya’nın yeniden imarına yardımcı olmak, hem de Türkiye’yi iyice köleleştirip zincirlerle Batı’ya bağlamak için Türkiye’den Avrupa’ya işçi göçünü başlatmıştır. Bu dışarıya göç dalgası Türkiye’nin 2002 sonrası ekonomik gelişmesiyle tersine dönmüş, özellikle Almanya ile göç dengesinde Türkiye pozitif tarafa geçmiştir.
Mazlumistan
Sonuçta Türkiye Balkanlar’dan, Kafkasya’dan ve Ortadoğu’dan gelen nüfusuyla bir “mazlumistan” halindedir. Bölgenin tüm mazlum halklarının yurdu olmuştur. Ancak, bu işin bir yanıdır, bizim insani değerlerimizin üstünlüğünü ve inançlı direnişimizi ortaya koymaktadır. Bizi elimizde kalan son topraklardan da kovmak ve Asya içlerine sürmek isteyenleri biz etkisiz hale getirmişiz ve diğer mazlumları da bağrımıza basmışız.
Ama bu arada, Balkanları, Yunanistan’ın en gelişmiş bölgelerini, Kafkasya’nın en güzel topraklarını Müslümanlardan temizlemek isteyenler de amaçlarına ulaşmıştır. Düşünün, eskiden anavatanımızın tam merkezi olan ve bizim için Konya’dan farksız sayılan Selanik’te, Serez’de, Kavala’da, Florina’da, Makedonya’da Türklerden ne iz kalmıştır? Eski Yugoslavya’da, Bulgaristan’da, Kafkaslarda bugün hâlâ Müslümanlar yaşıyor olsalardı bugünkü siyasi durum ve jeopolitik çok farklı olurdu. Hatta 1952 Yugoslav göçü ve 1989 Bulgaristan göçü olmasaydı bile bugünkü Avrupa’da yerimiz farklı olurdu.
PKK Faşizmi ve etnik temizliği
Bugünkü Suriye göçünün bir yüzü bizim insanlığımızsa, diğer yüzü de insanlık dışı bir etnik temizliktir. Masum Aylan Bebe’yi herkes hatırlar. O örnekte de görüldüğü gibi PKK faşizmi Kuzey Suriye’de ele geçirdiği Kobani’de, Haseke’de, Kamışlı’da, Tel Abyad’da, Afrin’de etnik temizlik yapıp oradaki muhalif Kürtleri, Türkmenleri ve Arapları Türkiye’ye yollamaktadır. Yakın zamana kadar biz onları misafir ederken, PKK da orada kalan adamlarla kendi faşist terör devletini neredeyse kuruyor, inşa ediyordu.
Aslında Suriye’den Türkiye’ye yönelik göç iyi incelendiğinde Türkiye’ye gelişlerin ABD’nin Suriye’yi bölme planlarına uygun olduğu hemen fark edilecektir. Sünnistan, Alevistan ve Kürdistan-teröristan olarak üç bölgeye ayrılmak isteyen Suriye’deki bu bölgeler etnik olarak temizlenerek, ilerde bu duruma itiraz edebilecek nüfus Türkiye’ye kaydırılmaktadır.
Aslında uygulama PKK’nın 1980’den sonra başlattığı ve bazı devlet görevlilerin desteğiyle sürdürdüğü Türkiye Güneydoğusu etnik temizlik politikasının devamıdır. Eskiden çok sayıda Türk, Arap ve Süryani’nin yaşadığı şehirlerde haraç, tehdit, yıldırma gibi PKK eylemleriyle bu nüfusun kaçması sağlanmıştır. Daha sonra sıra Müslüman Kürtlere gelmiş, onlar da en son 2014 Kobani olaylarında görüldüğü gibi vahşice saldırılarla korkutulmak istenmiştir.
Her ne pahasına olursa olsun!
Bu dramatik gelişmeler çok şükür FETÖ’nün temizlenmesinden sonra başlayan Fırat Kalkanı operasyonu ile durdurulmuştur. Herkes Cerablus’ta olduğu gibi evine tekrar yerleşecektir. Türkiye’nin makûs talihi de 15 Temmuz’dan sonra terse dönmeye başlamıştır. Suriye’de faşizm Ayn-El-Arab’dan Haseke’ye kadar ne pahasına olursa olsun temizlenecektir. Allah (CC) bize bir daha bir Balkan faciası yaşatmasın.