Kayahan Uygur


Yayın Tarihi:

01 Eylül 2016 Perşembe 00:00:00

Batı ile yolculuğumuzun sonu 

Bağımsızlığımızın ABD lehine kısıtlanmasının 70’inci yılında 15 Temmuz ile birlikte yeni bir dönem açıldı. Türkiye Batı ile kurduğu ittifaklardan vaz geçmemekle birlikte artık çok kutuplu hale gelen dünyamızda diğer güçlerle olan ilişkilerini de daha sıkılaştırıyor. 4-5 Eylül’ de Çin’de toplanacak olan G20 Zirvesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yöndeki çalışmalarına sahne olacak. 

Kapitalistleşme 

Türkiye’nin Batı kampında yer alışı elbette ki Amerikan Missouri Zırhlısının 1946’da İstanbul’a gelmesiyle başlamamıştır. Ülkemizin 19’uncu yüzyılın başından itibaren bir batılılaşma sorunu vardır. Bu konuda yüzlerce cilt eser yazılmışsa da aslında olay Türkiye’ninyayılan kapitalist dünya sisteminin çevre ülkelerinden biri haline gelme sürecidir. 

Bundan 250 yıl önce Hollanda ve İngiltere’de ortaya çıkmış olan kapitalizm tüm dünyaya kimi zaman zorla, kimi zaman parıltılı ışıkların çekiciliğiyle egemen kılınmış ancak genel muhasebede etkisi yıkıcı olmuştur. Kapitalizm, Batı Avrupa’da ortaya çıktığı ve o bölgedeki ülkelerin kültürel ve tarihsel koşullarına uygun olarak geliştiği için kapitalistleşmeyle batılılaşma bütün dünyada eş anlamda kullanılmıştır. 

Türkiye’nin batılılaşması da tepeden inme ve büyük ölçüde zorla gerçekleştirilmiş, savaşlarla, azınlık isyanlarıyla, borçlandırılmayla ülkemiz kapitalist sisteme katılmaya mecbur bırakılmıştır. Küresel güçlere karşı direnen Osmanlı yıkılınca son kalemiz olan Türkiye Cumhuriyeti önemli ölçüde de hayatta kalabilme içgüdüsüyle batılılaşmaya yönelik büyük bir özendirme kampanyasının sahnesi olmuştur. 

Sanayi hayranlığı 

Gerçekte çok eski bir geçmişi olan batı özentisinin kendince haklı gerekçeleri vardı. Bunlar elbetteki temel değerlerle ilgili değil, ancak maddi değerlerle ilgili konulardı. Batı'nın teknolojik üstünlüğü, ağır sanayi, demir, kömür ve çelik işletmelerinden fışkıran siyah dumanlar Doğuluların gözünü kör etmişti. Bilindiği gibi teknik “ne” sorusuna değil, “nasıl” sorusuna verilmiş olan cevapla ilgilidir. Yunan kökenli olan “tekne” sözcüğü maddi üretim anlamına gelir. 

Kapitalizmin yayılmasında başlıca nedenlerden biri olan sanayi üretimi ve teknoloji hayranlığı bugün yönünü Batı'ya değil, Doğuya çevirmek durumundadır. Çünkü sanayi üretiminde dünyada yeni bir küresel düzen oluşmaktadır. Son yılın rakamlarına baktığımızda bile Amerika’da gerileme, Avrupa’da ise bir duraklama görüyoruz. 2008-2009 Yıllarına nazaran bu ülkelerde yüzde 10 ölçüsünde bir gerileme vardır.  Örneğin G20 Zirvesi’nin yapılacağı Çin’de ise büyümenin yavaşladığı 2015-2016 yıllarında bile yüzde 6 büyüme olmuştur. Almanya hariç bütün Avrupa, yeni ortaya çıkmış bir deyimle “sanayisizleşme” durumundadır. 

Batı’nın sonu 

Görüldüğü gibi ekonominin temelini oluşturan sanayi Batıdan kopmaktadır. Finans da doğal olarak onu izleyecektir. Bunun yanında Frankfurt Okulu filozoflarının vurguladıkları gibi Batıda sanat ve kültür üst yapısında görülen öncülük rolü 1950’lerden itibaren sekteye uğramış, endüstrileşen yüksek Batı kültürü piyasa şartlarında ruhunu teslim etmiştir. Bu durumda tekniğin sağlayacağı zenginlikler için mutlaka Batı'nın öz kültürünü taklit etmek gerektiği gibi bir gerekçenin de mantıklı bir izahı kalmıyor. 

İşi biraz pratiğe dökelim. Bir zamanlar özenerek yanaştığımız Batı'nın bize ne faydası kalmıştır? Eskiden sadece Batı'da üretilen mallar, bugün her yerde üretiliyor. Teknoloji de aynı şekilde giderek çok kutuplu hale geliyor. Ekonomik durum böyleyken siyasal bakımdan Batı'nın bize hiçbir desteği olmadığı gibi tüm milli davalarımızda bizi kösteklediğini görüyoruz. Bir zamanlar göklere çıkardıkları insan hakları, demokrasi gibi değerlerin Batı için bir hikâyeden ibaret olduğu da 15 Temmuz’da kesinlikle kanıtlanmıştır. 

Dost mu? 

Batı, ülkemizdeki demokrasiyi, yurdumuz insanlarının temel hak ve özgürlüklerini, barış, huzur ve refahını desteklemiyor, tam tersine elinden geldiği kadar bize zarar vermeye çalışıyor. Ortadoğu’daki duruma, Doğu Avrupa’daki krize bakalım: Batı'nın el attığı her kriz çıkmaza girmiş, demokrasi adına yapılan tüm Batılı girişimler katliamlarla, ülkelerin parçalanması ya da çöküşüyle sonuçlanmıştır.  

Bütün bu saydığımız gelişmeler tarihin yeni bir seyre girdiğine işaret etmektedir. Bu konuda ülkemiz Batı'yla yolculuğu bitirmek için mutlaka gerekli hazırlıklara girişmelidir. Üstelik biz ne yaparsak yapalım bir kere Batı'nın kendisi bizimle yola devam etmek istemez şekilde davranıyor. Bakınız, darbe girişiminin üzerinden bir buçuk ay geçmiş olmasına rağmen örneğin Avrupa Birliği’nden 15 Temmuz demokrasi şehitlerimiz için henüz ciddi bir başsağlığı mesajı bile gelmemiştir. Peki, biz neden onların Ukrayna, Baltık, Libya,Akdeniz, göç ve hatta terör gibi sorunlarıyla dayanışma içine giriyoruz? Üye olmadığımız ve her fırsatta küstahça üye yapmayacaklarını hatırlattıkları çökmekte olan örgütleriyle neden bir gümrük birliği içindeyiz? 

Ulusal strateji değişmeli 

Bugün özellikle AB ile ilişkilerimiz bizim için birayak bağıhalini almıştır. Bu bakımdan Türkiye acilen stratejisini değiştirmeli, geleceğinin batış halindeki Avrupa’da olmayıp, doğmakta olan Doğuda bulunduğunu dosta düşmana ilan etmelidir.