Yayın Tarihi:
20 Şubat 2017 Pazartesi 01:00:00
“Batı sonrası” dünya düzenine hoş geldiniz!
Geçtiğimiz hafta sonu Başbakan Binali Yıldırım ve birçok önemli dünya liderinin katıldığı Münih Güvenlik Konferansı’nda çok kutuplu dünyanın yeni tablosunun ana hatları belirmeye başladı. Takip edenler hatırlar, Rusya Devlet Başkanı Putin 10 Şubat 2007’de aynı konferansta tarihi bir konuşma yapmıştı. Bugünü daha iyi anlamak için o konuşmayı ve devamını hatırlamak şarttır.
Putin ne demişti?
Putin, bundan 10 yıl önce NATO’nun Doğu’ya doğru genişleme politikasını kınamış, Rusya’ya verilen sözlerin tutulmadığını söylemiş ve “tek kutuplu” ve “ABD liderliğindeki” bir dünya düzenini asla kabul etmeyeceklerini vurgulamıştı. O konuşmada Putin, Rusya’nın yükselen askeri gücünün altını çizerek, “Batı’ya kafa tutmaya yetecek gücü olduğunu” bildirmişti. Bir dışişleri uzmanının bu konuşmayı analiz etmesi ve ülkesine gerçekçi önerilerde bulunması beklenirdi. Türkiye’deki “Alman ekolü” uzmanlar bunu yapmadı, Amerikalılar ise Putin’i anladılar ama güç dengesini doğru hesaplayamadılar.
Putin’in 2007 uyarısından sonra Batılılar Doğu’ya doğru tehditlerini daha da arttırdılar. Baltık ülkelerine ve Polonya’ya asker yığdılar. Baltık’taki Rus nüfusun politik haklarını kısıtladılar. Gürcistan’da manevralar yaptılar ve en sonunda da Ukrayna’da dengeci bir çizgi izleyen hükümeti bir sokak darbesiyle devirdiler. Rusya, Doğu Avrupa’da taciz edilmekteydi.
Türkiye’ye kumpas
ABD’nin Arap Baharı’yla 2011’den itibaren Ortadoğu’da çevirdiği dolaplar da aslında Rusya’yı Güney’den kuşatma çabasıydı. Daha da ötesi Batılılar Türkiye’yi terör örgütleri eliyle baskı altına alıp Rusya ile savaşa sürüklemek peşindeydiler. Küreselci yapı için Rusya’nın çevrelenmesi, askeri gücünün tırpanlanması hayati önemdeydi. Çünkü küreselcilerin yuvalandıkları İngiltere ve ABD’de bir iç tepki başlamıştı. Ortadoğu ve Doğu Avrupa’da işler iyi gitmezse dengeler değişip ulus devletçi, içe kapanmacı eğilimler baskın çıkabilirdi.
İşte bu ortamda Türkiye’de akla gelmedik gelişmeler oldu. Bir Rus uçağı düşürüldü ve iki ülke savaşın eşiğine geldi. Devlet açık ve kesin bir tutum alana kadar Türk kamuoyu elbette kendi ordusunun ve hükümetinin yanında yer alacaktı, ama sorular da eksik olmadı.
Almanya’nın entrikası
Almanya, Türkiye-Suriye sınırındaki Patriot füzelerini Rus uçağının düşürüldüğü tarih olan 24 Kasım’dan iki ay önce neden çekmişti? Olacakları biliyor muydu? NATO’nun 60 yıllık tarihinde hiç Rus uçağı düşürülmemişken, bu olayın Almanya ile Rusya’nın arasının iyice açıldığı bir dönemde meydana gelmesi bir tesadüf müydü?
23 Şubat 2016 tarihinde AB Dış Politika Sözcüsü Mogherini aynen şöyle demişti: “Suriye’ye hep bölgesel aktörler arasında bir vekâlet savaşı olarak bakıyoruz. Oysa risk bundan çok daha büyük yerlere gidiyor. Bir soğuk savaş düşünmüyorum. Hayır, düşündüğümüzden çok başka aktörler arasında bir sıcak savaş riski vardır. Bu da mutlaka Rusya ve ABD arasında olmayabilir, Rusya ile Türkiye arasında olabilir.” (Reuters ajansı)
Görüldüğü gibi o dönemde Türkiye hızla bir savaşa doğru sürükleniyordu. Böyle bir savaş yükselen Rusya ile başa çıkamayan küreselci yapı için son şanstı. Ama 2500 yıllık Türk Devleti Batı’nın bu oyunlarına düşecek bir ülke değildi. Bu nedenle gereken hükümet değişikleri de yapıldıktan sonra Rusya’yla savaşa sokulmamız planı bertaraf edildi. Gizli entrikalarla ülkemizi savaşa sokamayacaklarını anlayan Batılıların tek çaresi darbeydi.
Lavrov özetledi
15 Temmuz işgal girişiminin başlıca amacı yeni hükümeti Rusya’yla çatıştırmaktı. Bu da mümkün olmayınca küreselciler ABD’de devrildi ve yeni bir dünya durumu ortaya çıktı. Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un söyledikleri 10 yıl önce Putin’in yaptığı “kehanetin” gerçekleşmesiydi sanki: “Batılı elit devletlerin kurduğu baskıcı ve hegemonyacı sistem, dünya liberal düzeni sona ermiştir. Sorumlu yöneticiler bir tercih yapmalıdır. Ümit ederim ki bu tercih demokratik ve adil bir dünya düzeninden yana olur. İsterseniz bu yeni düzeni ‘Batı sonrası” diye adlandırabilirsiniz. NATO bir soğuk savaş kalıntısıdır, üzerinde ısrar etmeye gerek yok.”
Münih Konferansı Batı’nın yenilgisinin tasdikidir. Bunun nedenleri arasında CIA’nın Türkiye’deki FETÖ darbesindeki başarısızlığı da son derece önemli bir yer tutmaktadır.
Alman düşmanlığı
Burada Almanya’nın konumuna da değinmek gerek. ABD egemenliğindeki küreselci dönemde, özellikle Obama-Merkel iktidarı sırasında Almanya’ya Türkiye üzerinde kâhyalık yapma görevi verilmişti. Türkiye’nin önemli dış politik yönelimlerinde yine her zamanki gibi son sözü ABD söyleyecek, fakat özellikle iç politikada ve günlük uygulamalarda Almanya etkili olacaktı. Zaten onun içindir ki, ABD’nin “Ankara’daki adamları” arasında Almanya etkiliydi. Şimdi bu dönem kapanınca Almanya bölgedeki en önemli kozu olan Türkiye’deki nüfuzunu iyiden iyiye kaybetmiş oluyor.
İşte Almanlar bunu hazmedemedikleri için şimdi Türkiye’den ve en başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan intikam almaya çalışıyorlar. Medyalarıyla, siyasetçileriyle, diplomasiyi bile hiçe sayarak kaba Almanların bilinen küstahlığını gösteriyorlar. Ancak bunlar boş gürültüdür. Merkel rejiminin ömrü zaten pek kısadır, birkaç ay sonra o da gidecektir. Batı sonrası dünya düzenine hoş geldiniz.