Yayın Tarihi:
17 Ocak 2017 Salı 00:00:00
Avrupa'da Trump paniği
ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın Avrupa medyasına verdiği röportaj 35 yıldan beri hep aynı liberal gevezeliklere alışmış olanlarda büyük bir şaşkınlık uyandırdı. Trump açık, net ve tane tane şunu söyledi: “NATO köhnemiştir, İngiltere AB’den çıkmakla çok iyi yapmıştır ve sanırım başka ülkeler de AB’yi terk edecek, AB Almanya’nın elinde bir araç haline gelmiştir, Merkel mültecileri ülkesine kabul edeceğine Suriye’de güvenli bölgeyi desteklemeliydi”.
Tutuştular
Trump, demecinde İngiltere’yi çok sevdiğini ve bu ülkeyle AB’den ayrı olarak hemen bir serbest ticaret anlaşması yapabileceğini belirtti. İngilizler'in sevinçle karşıladığı bu haber AB yanlısı olan diğer Avrupalılar'ı kızdırdı. AB Ekonomik İşler Komiseri Fransız Pierre Moscovici İngiltere’nin henüz AB’den çıkış sürecini başlatmadığını hatırlatarak bunun imkânsız olduğunu iddia etti. Fransa’nın sosyalist Dışişleri Bakanı ise tüm Avrupalıları Trump’a karşı birlik olmaya çağırdı.
Almanya Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel sorulan sorulara Avrupa’nın kendisine güvenmesi gerektiği, bu şekilde zayıflıktan kurtulup kendi haklarını daha iyi savunabileceği şeklinde cevap verdi. Alman Bakan Gabriel, Trump ile Putin’in yakınlaşması konusunda, “Hepimiz bu ikisinin olumsuz noktalarda anlaşmalarından endişe duyuyoruz ama bu iki tarafın daha az şiddette bir çatışma içinde olmaları yine de iyidir” şeklinde konuştu.
Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, “Trump’ın NATO ile ilgili konuşmasından kaygı duyduğunu” belirtti. NATO yetkilileri ise yorum yapmamakla yetindiler.
Vergiyi basacak
Donald Trump, yeni kurulmaya başlanan çok kutuplu, çok yönlü ilişkiler bütünlüğü içeren dünyanın yeni tip, açık sözlü politikacısıdır. Onu iyi anlamak için Alman-ABD ekonomik ilişkileriyle ilgili açıklamalarına bakalım: “Almanya müthiş bir ülkedir, büyük ve üretici bir ülkedir. New York’ta 5’inci Caddeye giderseniz herkesin kapısının önünde park edilmiş bir Mercedes görürsünüz, değil mi? Hâlbuki siz Almanlar Amerika’ya karşı çok haksız davranıyorsunuz. Almanya’da ne kadar Chevrolet var? Pek yok, belki de hiç yok. Bu iş iki taraflı olur. Ben bu işin adaletli olmasını istiyorum. Amerika için araba üretebilirsiniz, tamam, ama ABD’ye giren her araç için en azından yüzde 35 vergi ödemelisiniz.”
Başkan Donald Trump’ın konuşmaları artık seçim kazanmak isteyen bir siyasetçinin boş vaatleri olarak değerlendirilmemelidir. Trump, ABD’de ve bütün dünyada ortaya çıkan küreselcilik karşıtı yeni bir akımın sözcülerinden biridir. Günümüz ekonomik sistemi içinde finansın giderek ağırlık kazanmasından rahatsız olan reel sektör ve çeşitli ekonomik çıkar grupları bu akımı destekliyor. Küreselleşmeden dolayı gittikçe yoksullaşan orta ve alt kesimler de bu kampta yer alıyor.
Trump’ın Ortadoğu’dan çekileceğini, yıllardır boş yere çok para harcandığını söylemesiyle, nükleer alanda çok büyük bir silahsızlanmaya gidilmesi konusundaki görüşleri birbirini tamamlar mahiyettedir. Bu açıkça içe kapanmacı, “izolasyonist” bir tavırdır. Ama bunun asıl temeli ekonomik korumacılıktır, Çin ürünlerine, Alman otomobil sanayine yüksek gümrük duvarları konması küreselliğin sonu ve açıkça ulus devlete dönüştür. Bu durum bir eğilimi ifade etmektedir, net bir olgudur ve değer yargılarının dışında ele alınmalıdır.
Yararımıza
Bu yeni eğilim Türkiye’nin yararınadır. Küreselleşme Türkiye’ye müthiş zarar vermiştir. Çünkü küreselleşme içinde Türkiye’ye biçilen rol son derece olumsuz ve milli birliğimizi zedeleyici olmuştur. Tek merkezli dünya kapitalist sisteminde okyanus ötesi güçler Türkiye’yi Ortadoğu’nun parçalanmasında maşa olarak kullanmak ve bu arada ülkemizi de parçalamak peşinde olmuşlardır. Böyle bir sistemin dağılıp, çok merkezli bir yapılanmanın ortaya çıkması bizim için çok daha avantajlıdır.
Trump’ın yeni politikalarını “İslamofobi” üzerinden eleştiren bazı “ılımlı İslamcı” çevrelere gülüyorum. Son sekiz yılda birkaç milyon Müslümanı katleden “İslam dostu” Obama’nız size hayırlı olsun, ABD’de çocuk okuttunuz, üç beş parça mal sattınız diye kendinizi oranın uyum sağlamış, devletsiz, milletsiz uslu, akıllı azınlık Müslümanları olarak görüyorsanız, siz bilirsiniz. Size bu uğursuz ilişkide hayırlı işler de dilemiyorum.
ABD kendi içine kapansın
Yerli ve milli bakış açısı ise ABD’deki dükkânımızın değil Türkiye devletinin çıkarlarına tâbidir. “Başka ülkelerin işlerine karışmayacağız, hükümet devirmeyeceğiz” diyen bir ABD yönetimini yanında bir iki başörtülü gezdirmekle kendini İslam dostu olarak gösterebileceğini sanan sahtekârlara tercih ederiz.
Bu arada başka bir noktaya daha değinmek istiyorum. Yabancı ülkelerin Türkiye’ye karşı tavrını değerlendirirken onların göçmenlikle ilgili tutumları tayin edici değildir. Yığınsal göç olgusu, insanların terk ettikleri ülkeleri çökertmekte, beyin gücünü yok etmekte, devletleri yıkmakta ve Müslümanları Batı’nın kölesi haline getirmektedir. Göç kendi başına olumlu bir gerçeklik olarak kabul edilemez.
Mesele sadece göç ve göçmen mi?
Evet, Batı’nın ikiyüzlülüğünü, çifte standartlarını ve egoizmini eleştirmek için göç konusunu işliyoruz. Ama göç konusunun gerçek çözümü insanları ülkelerinde yaşatmak ve orada refaha erdirmektir. Suriye’deki Fırat Kalkanı harekâtımızın amacı da budur. Şimdi Trump’ın da savunduğunu gördüğümüz “güvenli bölge” projemiz de bunu amaçlamaktadır.