Yayın Tarihi:
13 Şubat 2017 Pazartesi 01:00:00
Paralel bile değiller
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumartesi günü yaptığı konuşmada “Kim hayır diyor? PKK, Kandil, bu ülkeyi bölmek isteyenler, bayrağımızı parçalamak isteyenler, bu ülkede milli ve yerli olanlara karşı çıkanlar hayır diyor. Bunlarla beraber ana muhalefet birlikte hareket ediyor mu ediyor!” diyerek yurttaşlarımızı referandumda “Evet” demeye çağırdı.
Liberaller rahatsız
Kampanyada PKK hedef alınıp bir turnusol kâğıdı olarak gösterilince, insanlara (hatta cumhurbaşkanlarına bile) her konuda akıl vermeye meraklı liberaller hemen harekete geçtiler. Efendim, “Hayır” diyenlerin hepsi birbiriyle paralel olarak gösterilir miymiş, nasıl “Evet” diyenler arasında değişik düşüncelerle hareket edenler varsa karşı cephede de benzer bir durum var olabilirmiş.
“Evet” veya “Hayır” diyecek olan kesimleri tek parça bloklar olarak görmemek gerektiğini sokaktaki insan da bilir bilmesine de bundan PKK’nın veya FETÖ’nün olumsuz ölçüt olarak gösterilmesinin yanlış olduğu sonucu nasıl çıkar anlamak mümkün değil. Sonuç olarak hangi etkenle oy verecek olurlarsa olsunlar “Hayırcılar” PKK’nın ve FETÖ’nün değirmenine su taşımış olacaklar.
Tehlike anlatılmalı
Örnek vereyim, bir proje gazetesi olarak çıkan Taraf’ın bazı yazarları akılları sıra “Kemalist askeri vesayetçileri” yıpratmak amacıyla yayın yapıyorlardı ama sonuçta herkes gördü ki aslında FETÖ cephesindeydiler, yani “aynı paralel” olmakla kalmıyorlardı, bazıları da “paralelin ta kendisiydiler”. Onların yüzünden ordudan yüzlerce üst rütbeli masum subay atıldı ve yerlerine FETÖ’cüler yerleştirildi. Bir bakıma 15 Temmuz işgal girişimini niyetleri ne olursa olsun bizzat o bazı yazarlar hazırlamış oldular. Çoğu FETÖ’cü olmayan o yazarlara yaptıkları işin aslında FETÖ’ye yaradığı anlatılabilseydi belki de gerçekleri görüp kapıldıkları gafletten kurtulacaklardı, ama olmadı, olamadı.
Bugün de birçok insan bilmeden, anlamadan, bir Taraf yazarının özeleştirisindeki kendi ifadesiyle söylersek, “kullanışlı veya kullanışsız aptallar” olarak PKK veya FETÖ’ye yarayacak şekilde oy kullanacaksa, onları uyarmak ve öyle davranmamaları gerektiğini hatırlatmak “Evetçilerin” boynunun borcudur.
Rahatsızlık başka
Ancak burada liberaller için esas rahatsızlık verici olanın herkesin aynı sepete konulması olduğunu sanmıyorum, esas mesele kıstas meselesidir. Cumhurbaşkanının, “Bu ülkeyi bölmek isteyenler, bayrağımızı parçalamak isteyenler, bu ülkede milli ve yerli olanlara karşı çıkanlar” ifadesine takılmış olmalılar. Çünkü biliyoruz ki, bayrak, millet ve yerli kavramları aleyhinde defalarca yazdılar. PKK’lıların vahşi terör saldırılarını en üst düzeye çıkardıkları, hendekler kazdıkları dönemlerde bile hükümeti eleştirerek, “anlaşma süreci” istediler, PYD ile ortak hareket edilmesi gerektiği görüşlerinden ise asla vaz geçmediler.
Ama boşuna uğraşmasınlar, onların verdikleri “akılla” ülkenin nerelere geldiğini herkes gördü. Yıllar boyunca ülkeye 1 ölçek yararları olduysa FETÖ ve PKK’ya 10 ölçek hizmet ettiler. Neyse ki Erdoğan’ın liderliği ve halkımızın direnişiyle FETÖ/CIA darbesi boşa çıkartıldı da Milli Kurtuluş Savaşımızı yeniden başlatmak olanağını bulmuş olduk. Referandum 15 Temmuz’un yeni bir merhalesidir, amaçları ve kapsamı aynıdır: Ülkemizin bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğü.
Ben de aynen tekrar ediyorum: Referandumdan “Evet” sonucu çıkmasından en çok rahatsız olacaklar bellidir: PKK ve FETÖ. Bu durumda özellikle ana muhalefet partisi tabanını bu çerçevede uyarmak ve parlamenter sistemin terör konusundaki zaaflarını anlatmak elbette ki yararlı, gerekli ve zorunludur. Çünkü tüm dünyada günümüzün sorunu terördür.
Parlamenter sistem müsait
Parlamenter sistem Türkiye’de zaten başından beri terör ve FETÖ tipi din istismarına uygun bir ortam sağlamıştır. 1960’a kadar “güçler birliği” sistemiyle yönetilen Türkiye’de 27 Mayıs askeri darbesiyle parlamenter sisteme geçilir geçilmez terör devri başlamıştır. Parlamenter sistem, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 Aydemir darbecileri ve 12 Mart öncesi cuntacıların kontrolündeki sol ve sağ öğrenci terörüyle mücadelede pasif, güçsüz ve çaresiz kalmıştır. Bu nedenle de “Evet” oyunu teröre karşı mücadeleyle ilişkilendirmek son derece önemli ve doğrudur. Burada Cumhurbaşkanı liberallerin sandığı gibi sadece politik bir ikna metodu uygulamakla kalmıyor, terörle mücadelede etkinliği sağlayacak bir Başkanlık Sistemi’nin ilke olarak yararı ve gerekliliği üzerinde duruyor.
12 Eylül’den ibret almak
Daha sonradan örtülmeye çalışılsa da 1 Mayıs 1977 katliamı bir CIA kumpasıydı, o dönemde parlamenter rejim bunun üstüne gidemedi. Daha sonraki dönemde bu kışkırtmadan güç alan terör örgütleri şiddeti tırmandırdılar, o sırada parlamenter rejim kendi içinden bir cumhurbaşkanı seçme arayışındaydı. Eski Cumhurbaşkanı Korutürk’ün süresi bitmiş, meclis işi gücü bırakmış sürekli oylama yapıyordu. Hatırlayalım, 12 Eylül 1980 darbesi olduğunda ülkenin 7’inci Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi için tam 124 tur yapılmış, fakat başarılamamıştı.
Liberallerin 7 Haziran tuzağı
Sonuç olarak “her kim ki teröre, darbeye, PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine karşıdır, ‘Evet’ demelidir” şeklindeki tez çok yerindedir. Bu yaklaşımı eleştirip terör konusunu tartışma dışı tutmak isteyenler, 7 Haziran seçimleri tarzında renksiz, heyecansız ve sonuç olarak başarısız bir kampanya tuzağını öğütlemiş oluyorlar.