Yayın Tarihi:
12 Şubat 2017 Pazar 00:00:00
Seçkinci aydınların sefa devri bitti
Türk kamuoyu yönetmen Roman Polanski’yi “Piyanist” adlı filmden tanır. Son 50 yılın en önemli sinemacılarından biri olan Polanski, 18 Ocak’ta başlayan 42’nci Césars ödülleri seremonisine başkanlık yapacaktı. Ama bu kez yapamadı, çünkü 1977 yılında işlediği tecavüz suçunu unutmayan sinemaseverler 83 yaşındaki yönetmeni bu festivalde görmek istemediler ve ona karşı 60 bin imza topladılar.
Batı eski Batı değil
Değişen neydi? Polanski, bu olayın ortaya çıkışından ve özellikle 1990’dan itibaren onlarca festivale katılmış, başkanlık, jüri üyeliği yapmıştı. Değişen Batı’daki kamuoyu idi. Eskiden ahlaki konularda sanatçıların, aydınların en uçuk görüşlerine geniş bir hoşgörü gösterilirken artık tahammül sınırları aşılmış ve adeta bir ayaklanma başlamıştır. Halk, artık küresel kapitalizmin dayattığı ahlak anlayışına isyan etmektedir. Son 25 yılda liberal aydınlar, özgürlüğü kimilerinin her istediklerini yapma hakkı olarak anlatarak birçok insanı aldatmayı başardılar ama artık “film” bitti.
Polanski 13 yaşındaki bir kız çocuğunu aktör Jack Nicholson’ın evinde ilaçla uyutmuş, sapık ilişkiyle defalarca tecavüz etmişti. Olayın geçtiği Amerika’da 47 gün hapis yatıp koşullu serbest bırakılan Polanski hakkında daha sonra bir savcı tutuklama kararı almışsa da o kararın hemen öncesinde ABD’den ayrılmıştı. Bir müddet olayı unutturma yoluna giden ünlü yönetmen Fransa’da o kadar şımartılmıştı ki, konu hakkında yayın yapan sinema dergilerine hakaret davası açacak kadar da cüretkârdı.
Sapkın feminist
Bu arada Polanski, Avrupa’nın dört bir tarafında ödüller dağıtıyordu, hatta 1991’de Cannes Film Festivali jüri başkanıydı. Orada konu gündeme geldiğinde anlı şanlı feministler aynen şöyle diyorlardı: “Annesi küçük kızı bir sanat fotoğrafı çekilmesi için Polanski ile baş başa bırakmış, bu durumda kürtaj hakkı için mücadele etmek yerine bir sanatçıyı eleştirmek yanlıştır”. Şu cümledeki pervasızlığa, pedofili övgüsüne, entel şımarıklığına bakın. İşte bu tarz insanlık düşmanı söylemleri o zaman hazmedenler olabiliyordu, ama bugün tüm dünyada başlayan uyanış bu saçmalıkları silip süpürüyor.
Cesars ödüllerini organize eden Alain Terziyan Türk solcu ve liberalleri gibi hâlâ 25 yıl öncesinde yaşadığı için Polanski’ye şimdi gösterilen tepkiyi anlamamıştır. Ona göre Polanski’nin 90’lı yılların ortalarında ABD’li bir savcının ısrarı üzerine kurbanına 500 bin dolar ödeyerek onu susturmuş olması yeterlidir. O dönemde 30’lu yaşlarda olan kız birkaç kez de medyaya konuşarak Polanski’yi affettiğini söylemiştir. Ona göre konu kapanmıştır ama kazın ayağı öyle değil.
Liberal mabet stüdyo
Polanski, 1977’deki gözaltından sonra ilk kez 2009 yılında İsviçre’de tutuklanmıştır. Anlaşılan 2008 finans krizi tüm dünyada bir semboldür, liberal azınlık oligarşisinin gerilemesi o tarihte başlamıştır. Polonyalı sinemacı, iki ay hapis kaldıktan sonra 3 milyon avro kefalet, elektronik kelepçe ve zorunlu ikamet şartıyla serbest bırakılmıştır. Bu arada dünyada (ve de Türkiye’de) ne kadar Sorosçu sanatçı veya Bernard-Henri Lévy gibi borsa filozofu varsa, hepsinin Polanski’nin yardımına koştuğunu, (adet olduğu üzere) toplu bildiriler yazdıklarını, adaletin haklı kararını dövünerek (ya da soyunarak) protesto ettiklerini hatırlatalım. Dünya finans lobisinin merkezlerinden biri olan İsviçre elbette bu kadar baskıya dayanamayıp Temmuz 2010’da son cezai önlemleri de kaldırmıştır.
Polanski olayı sanatı bir ticari meta, insan vücudunu bir kâr nesnesi sayan, “İnsan insanın kurdudur” yaklaşımıyla olaylara bakan kapitalist ahlakı gözler önüne sermiştir. Film stüdyoları liberal dinin ibadethanesidir, orada gerçek tecavüz ve pedofili olaylarına hep rastlanır. Marlon Brandon’un geçenlerde genç yaşta ölen Maria Schneider’e kamera önünde tecavüzü, Alfred Hitchcock’un “Kuşlar” filmi aktrisi Tippi Hedren’e tacizi gibi. Eskiden olağan karşılanan bu olaylar bugün büyük bir tepki topluyor ve insani değerlerin hâlâ var olduğunun bir işaretini veriyor.
Fransa’da pedofil bakan
Bu arada toplumdaki değişimin başka bir ilginç örneği olan eski Fransız Kültür Bakanı Fréderick Mitterrand’a da değineyim. Sosyalist Başkan Mitterrand’ın yeğeni ama liberal Sarkozy’nin destekçisi olan bu eşcinsel bakan Tayland’da küçük çocuklara tecavüz ettiğini açıkça söylemiştir. Bu itiraf üzerine Kültür Bakanı’nın istifasını isteyenlere bir bakalım. Öncelikle tabii ki halkçı sağ kesimden Marine Le Pen ve aynı zamanda sosyalist partinin solundaki (gerçek toplumcu) Benoit Hamon bu kesimdedir. Bu arada radikal sol ve cumhuriyetçi komünist Montebourg da onlara katılmıştır. Liberaller her zamanki gibi seçkinci pedofilin yanında yer alarak bu insanları “ahlakçılıkla” suçlayınca, Monteborg’un cevabı kesin ve nettir. “Yasa herkese uygulanır. Cumhuriyette sanatçılara ayrıcalık tanınmaz. Kanunla yasaklanan bir suçu övmek de yasaktır”.
Film bitti
Michel Foucault, Bernard Metzneff, Tony Duvert gibi yazarlar 1970’li yıllarda pedofiliyi bir hak olarak savunabiliyorlardı. Adına yeni filozoflar denilen komünistlikten liberalliğe dönmelerin onlara çanak tutmasıyla bu fikirler bir dönem Batı’da epey gözde olmuştur, ama bugün aynı şeyleri yazanları artık içeri bile atıyorlar. Çok da güzel gelişmeler bunlar!