Yayın Tarihi:
17 Mart 2017 Cuma 00:00:00
Siz gurbetçileri hiç tanımamışsınız
Bundan 30 yıl kadar önceydi. Avrupa’nın başkentinde yeni sayılırdım. Bir iş için rue l’Olivier’deki Beyaz Atlı kahvesine uğramıştım. Dışarda hava günlük güneşlikti. Hatta iki kişi kaldırıma sandalye atmış oturuyorlardı. Biz içerde çay içiyorduk.
Kar nereye yağar?
Birden Derviş Baba geldi, yaşı benden gençti ama cömert yani yerel ağızla cengâver olduğu için ona “baba” diyorlardı. “Bir metre kar var” dedi, “yollar kesik, hiçbir vasıta işlemiyor”. Şaşırdım, bu erken gelmiş bahar gününde kar nereden çıkmıştı? Belçika’nın yüksek yerlerini kast ederek “Ardenler’de mi?” diye sordum. Derviş, “abi” dedi “Ardenler’de kar yağsa bizim nereden haberimiz olsun ki? Kar memlekete yağmış, Çaykışla-Güveççi yolu kapanmış.”
Sonraları şunu anladım ki bizimkiler günü birlik Türkiye hava durumunu izliyorlardı. Derviş Baba, “memlekette soğuk yapınca biz burada nezle oluyoruz” derdi. Zaten özellikle bahar yaklaşınca herkeste ağrılar, sızılar başlardı, memleket sızısıydı bu, hepsi tatil dönemini iple çekerdi. Gerçi “tatil” sözcüğü bu işçi dünyasına yabancıydı, onlar için “tatil” değil “izin” vardı.
Türkiye sızısı
“İzin” zamanında memlekete gitmek, 11 ay boyunca kurulan en büyük hayaldi. Tabii Türkiye’deki aile, akrabalar, esnaf, pazarcı hatta herkes aynı hayali kuruyordu. Onların adı Avrupa’da göçmen, Türkiye’de “gâvurcu” idi. Yaz yaklaşınca gâvurcular gelip piyasa hareketleneceği için ilçede tatlı bir telaş başlardı.
İşte bütün yıl Avrupa’da yaşanılıp, yaşatılan o Türkiye’ye bu kez gerçekten ayak basanlar “işte o dakika” tüm ağrılarının geçtiğini, kendilerini çok iyi hissetmeye başladıklarını söylerdi. “İzne gidemeyenler” ise tüm yaz küçük bir çocuk gibi boynu bükük dolaşır, soranlara “bu sene sınıfta kaldık” derlerdi.
Nerede yaşatılıyorsa
Bazı internet sitelerinde ve gazetelerde Hollanda ve Almanya ile son yaşanılan gerilimlerin oralarda yaşayan Türkleri rahatsız edeceği, huzurlarını bozacağı şeklindeki yazıları okuyunca aklıma bu dostlarım geldi. Gerçekten şaşırdım, bu yazıların sahipleri demek ki kendi halklarını hiç tanımamışlar. Anadolu ve Trakya insanlarına tamamıyla yabancılaşmışlar. Baylar, bir kere kafanıza şunu iyice sokun, orada yaşayan, burada yaşayan Türkler diye bir şey yoktur. Alaska’da da olsak, Avustralya’da da yaşasak biz tek bir millet bilincine sahibiz ve vatanımız tektir. “İnsanların kendine nesillerdir yurt bildiği ülkeler” ifadesindeki anlam insanların aklından bile geçmez, bunun şartları da yoktur.
Avrupa Türk Toplumu için şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Oradakilerin Türkiye’ye bağlılığı en azından ülkemizin herhangi bir ilinde yaşayanlar kadardır. Bir Erzurumlu, bir Tekirdağlı nasıl ülkemizle birlikte gülüp ağlıyorsa, bir Rotterdamlı, bir Berlinlide bu duygular vatan hasretiyle katmerlenir. Evet, onların vücutları Avrupa’dadır ama ruhları Türkiye’dedir.
Türklerin saygınlığı
Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde Türkiye, Türk milleti, milli değerler saldırıya uğradığında orada yaşayan gurbetçi nasıl sessiz kalabilir ki? Asla sömürge olmamış bir halkın torunları pes etmeyi de , “aman” dilemeyi de bilmezler. Irkçı tavırlara karşı ”aman benim oturma hakkım zarar görmesin” diye susmak Türklerin kitabında yazmaz.
Bu anlamda Türkiye’deki referandum çerçevesinde Avrupa’da ifade özgürlüğü için verilen mücadele çok yararlı olmuştur. Sonuç olarak, Hollanda’da ırkçı Wilders birinci parti çıkamadıysa, Başbakan Rutte 8 milletvekili kaybettiyse, ırkçılığa karşı olan partiler koltuk sayılarını arttırdıysa bu hep birlikte verdiğimiz uğraş sayesindedir. Batı hayranı liberallerin dedikleri yapılıp boyun eğilseydi bugün ırkçılık önemli bir mesafe kat etmişti. Hollanda seçim sonuçları oradaki yurttaşlarımızın başları dik olarak dolaşabilecekleri bir ortam yaratmıştır.
İçimizdekiler
Ancak burada altını çizmemiz gerek bir nokta var, Almanya ve Hollanda ile yaşanan gerilim oralardaki Türkleri değil de içimizdeki Hollandalıları ve Alman ekolünü gerçekten güç bir duruma düşürmüştür. Bunlar Avrupa Türklerinin tersine Türkiye’de yaşayıp beyinleri Berlin’den, Den Haag’dan yönetilen kişilerdir. Bunlar saatlerini dahi oraya göre ayarlamışlardır.
Bir de Avrupa ülkelerinde yaşayan uzantıları var. Zaten onlardan telefonla gelen izlenimleri aktarıyorlar. Bunlar durumdan “tedirgin olduklarını” söyleyen Batı hayranları, o kültürle yarım yamalak etkileşmiş ve kimlik bunalımı yaşayan az sayıda insanlardır. Kendi kültürünü, dilini edinmemiş, kimliğini oturtamamış ve tam da bu yüzden yabancı dil öğrenememiş, yabancı kültürleri, bulundukları ülkeyi anlayacak bir kavrayış edinememiş olanlar da maalesef mevcuttur.
Sömürge aydınları
Yıllardan beri Almanya’nın ve AB’nin lobisini yapan bazı siyasiler ve onların oluşturdukları medya şebekesi mensupları hizmetinde bulundukları ülkelere büyük vaatlerde bulunmuşlar, kendilerinin önemini gereğinden fazla abartmışlardı. Şimdi Avrupalı patronları onların bir hiç olduğunu, Türkiye siyasetindeki etkilerinin yüzde 1’i bile bulmadığını fark ediyorlar. Eski güzel günleri sona ermiş, Almanya’nın da AB’nin de foyası Türkiye’de ortaya dökülmüştür. Onların şimdi içinde bulundukları ruh halini “Türkiye’deki Hollandalıların dramı” şeklinde özetleyebiliriz.