Ömer Özkaya


Yayın Tarihi:

18 Kasım 2018 Pazar 08:00:00

“Bol altın gönder bana” 

Mittani Kralı Tuşratta, Mısır firavunu IV. Amenofis'e “Aman, kardeşim bana altın yollasın! Sayılamayacak kadar çok altın yollasın” der. 

Dünyayı harekete geçiren, savaşlara, istilalara, büyük veya küçük göçlere, katliamlara ve soygunlara sebep olan nesne geçmişte ve bugün hiç değişmemiştir: Altın veya para. 

Dünyadaki tüm askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal olayları açıklamak için neredeyse gerekli olan tek soru şimdi şu: “Saldıran ve kazanan taraf ne elde etti veya ne elde etmek istedi?” 

Soruyu şöyle de sorabiliriz: “Saldırılan taraf neye sahiptir?” 

Bu iki sorunun cevabı direkt veya endirekt olarak altınla, parayla veya bunlara ulaşmayı sağlayacak bir güç ve konumla ilgilidir. Günümüzde bütün uluslararası olayları önemli oranda açıklayacak temel anahtar budur. Bu gerçeği örtmek için medya, bilim ve din adamları, demokrasi, hürriyet, cinsiyet, insan hakları, çevre ve vicdan da dahil ne varsa kullanılmaktadır. İşçilerin haklarını temele alarak emperyalizme sosyalist bir gömlek giydirmek, Irak petrollerini ele geçirmek için Irak’a demokrasi götürmek aynı amaçlı uluslararası operasyonlardır. Afganistan’ı SSCB’den kurtarmak bir anda Asya’nın kalbine yerleşme stratejisine dönüşürken hepsinde temel getiri ÇIKAR olmaktadır. 

Dolayısıyla bugün uluslararası ilişkilerde neyin asıl amaç olduğunu herkes bilmektedir. Bu çıplak gerçeği örtmeye çalıştıkça yeni bilim dalları, sanatlar, propaganda teknikleri, felsefi ve ideolojik açıklamalar üretiliyor. Bazı durumlarda güçlü bile olunsa açıkça “ben buraya altın için, para için, güç için veya petrol için geldim” denilemiyor. 

İlginç olan ise aklı; çıkar, para, altın ve güçle bozulmadığı zamanlarda çocukların ve gençlerin bu oyunlara çok ağır ve insanî tepkiler gösterirken büyüdükçe “büyük”lerine benzemeleri oluyor. 

İnsanlığın ne kadar vizyonsuz ve sığ olduğunu anlamak için insanı harekete geçiren unsurların sayısındaki sınırlılık yeterli bir göstergedir. İnsanın kabiliyetlerinin sınırı onun kalitesini de belirlemektedir. Ve insanı harekete geçiren unsurların sayısı ile hayvanı harekete geçiren unsurların sayısı neredeyse eşittir. 

İnsanın tüm üretimlerini sömürü aracına dönüştürebilmesi ve her şeyi başkalarını egemenlik altına almak için kullanabilmesi bir yetenek veya maharet ise, maymunların yaptıkları ile insanların yaptıkları arasında hiçbir fark yoktur. “Bana bol altın gönder” diyen kralın insanın basitleşmesini bu kadar çarpıcı şekilde ortaya koyması da takdire değerdir. 

Kadim bilgiler ve bilimler insanı basitleşmeden kurtarmanın anahtarlarına sahip oldukları için değerlidir. Dinler yine insana temel ihtiyaçlarının ötesinde bir vizyon ve derinlik verdikleri için önemliydi. Ne yazık ki dinleri bile yozlaştırmayı başardı Ademoğlu. Bu bağlamda Ademoğlu’nun KABİLLEŞME eğilimi artarak devam etmektedir. Bu eğilime bugün ”uluslararası ilişkiler” adı vermenin de çok yadırganacak bir tarafı yoktur. Bu bakımdan bugün Ademoğlu’nun vizyonu kaderini de belirlemektedir. 

İnsanın meşalesinin temel ihtiyaçları karşılamak olmadığını bunun ötesinde bir değerler sistemine ulaşmak olduğunu vurgulamak ve bu yönde çalışmak asıl olmalıdır. “Bana acil altın ve para gönder” demekle sınırlı bir vizyonun Ademoğlu’nu getirdiği nokta budur. İnsan altın istemek yerine altın kadar değerli olabilmeyi bilmeyi istediği zaman prangalarından kurtulacaktır.