Yayın Tarihi:
13 Aralık 2018 Perşembe 08:00:00
Doğu çok zenginmiş
Hollandalıları, İngilizleri ve sömürgeci Batılıları Doğu ve Güneydoğu Asya’ya çeken sihirli cümle “Doğu çok zenginmiş ve yeni yeni icatlar varmış. Osmanlı’ya takılmadan oraya ulaşmanın yollarını bulmalıyız” idi. Bu cümlenin yeniden canlandığı bir süreçteyiz. Japonya ve sonra Çin ile bilim ve teknoloji pazarını domine eden Doğu’da Güney Kore, Tayvan, Singapur ve Hindistan gibi ülkeler de ön plana çıkmaya başladı.
Türkiye’den başlatılan Doğu’ya Rusya da katıldığında ve Ortadoğu’nun enerji kaynakları da eklendiğinde ortaya çıkan muazzam zenginlik, milletleri çıldırtmaya yetmektedir. Bu muazzam coğrafya tarihte olduğu gibi kendini savunacak silah teknolojileri konusunda yine zayıftır. Yine tarihte olduğu gibi elindeki zenginlikleri koruyacak genel ve özel savunma konseptleri alanında zayıftır. Rusya ve Kuzey Kore’nin elindeki nükleer silahların caydırıcılığı bir kenara not edilse de muazzam Asya coğrafyasında ekonomik ve sair istismarı önleyecek çapta savunma teknolojileri açığı kendini her geçen gün daha da fazla hissettirmektedir.
ABD’nin Çin ve Japon denizlerindeki askeri varlığı ve zaman zaman Çin ve Kuzey Kore ile askeri anlaşmazlıklar yaşaması ve ABD’nin “buralar da benden sorulur” stratejisi de göstermektedir ki muazzam Doğu, yine derin bir savunma sorunu yaşamaktadır.
Çin, Japon ve Türk savaş ve strateji sanatları ve yine bu ülkelerin askeri dehaları, Batı'nın silah teknolojisi üretimindeki üstünlüğü karşısında kayda değer bir düzeye henüz ulaşamamıştır. Batı’nın askeri ve teknolojik üstünlüğünü ise yaşadığı ekonomik, finansal, ticari ve siyasal sorunlar kısıtlamakta ve Batı ve Doğu arasında karşılıklı bağımlılık giderek kompleks hale gelmektedir. Bu durum bölgesel kalabilecek ekonomik, etnik, dini, finansal, ticari, mali ve siyasi sorunlara bir anda küresel nitelik kazandırarak dünyayı domine etmeye açık hale getirmektedir.
Bu “kompleks yapı”, ironik olarak devletlerin, uluslararası ilişkilerin, askerliğin, diplomasinin ve ekonomik kurumların göreceli “estetik” tutumdan uzaklaşarak “at pazarlığı” kabalığını Trump’ın şahsında daha da görünür kılmaktadır. Askeri, istihbâri ve kurumsallaşmış ekonomik güç sahiplerinin” kabalaşması”, vizyon yitiminin büyüklüğünü her zaman tespit eder. Asaleti, şövalyelik kimliğini ve aristokratik birikimi de sıfırlayan bu “hâl”, Batı’da bulunamayan psikolojik tatmini de Doğu’da aramaya iter.
Yeni tür bir sömürgecilik; vizyon, estetik, bilim, sanat ve insanlık yitimi ile koşut gelişmiştir hep ve bundan böyle de bu şekilde devam edeceğinin işaretlerini fazlasıyla vermektedir.
Küresel ekonomik, finansal, ticari, mali ve askeri krizlerin; insanın beyninin sınırlarına ulaştığı ve yeni vizyonlar oluşturamadığı durumlarda kendini gösterdiği de matematiksel bir gerçekliktir.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Sarı Yelekliler Hareketi’ni durdurmak için yaptığı açıklamalar, önümüzdeki süreçte yaşanacak trajik küresel çalkantıların da habercisidir. Soru şudur: Fransa devleti üstlendiği gelir kaybı ve vaat ettiği destekler için kaynağı nasıl ve nereden bulacaktır? Bu sorunun cevabı yeni küresel trendin tüm detaylarını vermektedir.
AB ve Batı'nın uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar ile Neoliberalizm bağlamında sergilediği siyasal ve ticari zihniyet, küresel bir travma yaratarak yeni bir siyaset ve ekonomi kültürü fazına geçmeye yöneliktir.
Fırın önünde kuyruk oluşuyorsa hengame yakındır.