Ömer Özkaya


Yayın Tarihi:

04 Kasım 2018 Pazar 00:00:00

Yapay zekâ tapınmaları 

Yapay zekâ ile ilgili teknolojiler ve yapay zekânın kendisi geliştikçe hayranlığımız yavaş yavaş tapınma evresine gidiyor. Henüz embriyo aşamasında bu kadar “tanrılaştırılan” ve tapınılan yapay zekâ “bilimi”, tüm çağları kapatıp yeni bir çağ açma potansiyeline sahiptir. 

İnsanın keşif ve icatları, hem dünya üzerindeki iktidarını hem de yetersizliğini hiper-geometrik oranda artırmaktadır. Bu paradoks bu şekilde başka paradokslar da üretmeye devam edecektir. Çünkü her keşfedilen detay yenilerini ortaya çıkarmakta, her çözülen sır, çözülmesi gereken yeni sırlar üretmektedir. Evrendeki gerçek büyüklüğümüz hakkındaki doğru bilgiye yaklaştıkça yokluğun sonsuzluğuna gark olacağımız gibi bir hisse kapılmadan edemiyoruz. 

Yapay zekâ alanındaki gelişmeler yakın zamanda düşünülenin ötesinde bir “sıçrama” yapacaktır. Bu sıçrama bir nevi süpersonik bir füze hızı ile olacaktır. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’ya attığı iki atom bombası, caydırıcılık ile ilgili tüm bilgileri nasıl sıfırladıysa yapay zekâ da benzer bir işlevi görme yolunda inanılmaz bir hızla ilerliyor. 

“Tanrılaşma” eğilimimizi her geçen gün ivmeleyen yapay zekâ ile öncelikle beynimizin sırlarını çözmeye ve oradaki ziplenmiş bilgileri ve gerçek potansiyelimizi keşfetmeye başlayacağımız bir sürecin başındayız. Bu noktaya ilk hangi birey, şirket ya da devlet varırsa, küresel liderliği de o ele geçirecektir. 

Yapay zekâ bugüne kadar çok detaylı bildiğimize inandığımız sayısız nesneleri aslında bir silüet olarak gördüğümüzü ortaya çıkaracaktır. Bu da aslında “A” olarak bildiğimiz nesne ya da nesnelerin “Z” ya da çok daha başka şeyler olduğunu da gösterecektir. 

İnsanlığın kendini ve dünyayı keşfi ve algılamasıyla tümüyle insanlık yeni boyutlara evrilecektir. Yapay zekâ olarak nitelendirilen uygulamaların yeni bir varlık türü ya da nesneler ile insanlığı sentezleyerek “türümüzü” radikal bir biçimde değiştirme içeriği taşıdığı artık sıradan bir bilgi haline gelmiştir. 

Bugüne kadar üretilen bilim kurgu literatürünü de bir anda sıfırlama olasılığı olan bu yeni yapay zekâ sıçramasının küresel statükoyu değiştirme gücüne sahip olması, yeni rekabet alanlarını da belirlediğini göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Bu bağlamda yapay zekâ ile ilgili olarak gelişen felsefe ve “yeni mistizm”, George Orwell’in tahtını ve eserlerini “hurda”ya çıkarmaktadır. 

“İnsanlık 2.0” kitabını yazan Ray Kurzweil, yeni sürecin “felsefesine” zor bir giriş yapmaktadır. Bu süreçten en olumsuz etkilenenlerin başında bilimi ve evreni statik okumaya tabi tutanlar gelecektir. Her şeyin radikal şekilde her yönde genişlemeye başlaması, bilişim bilimlerinin özellikle yapay zekâ biliminin sebep olacağı yeni bir “big bang”e tanık olmayı olasılık olmaktan çıkarmaktadır. 

Bilişimsel bilimlerin sebep olacağı bir “big bang”, insanın evrendeki koordinatlarını yeniden tanımlayacaktır. Böyle bir yeniden tanımlama öncelikle eski Mısır, Aztek, İnka ve benzeri medeniyetleri ve mitolojiyi yeniden değerlendirmeyi zorunlu hale getirecektir.  

Tarihin sadece geçmişi değil geleceği de yazan fakat insanların gelecek kısmını okumayı ihmal ettikleri bir dalı olduğu gerçeği ile yüzleşmeye de hazır olmalıyız. Bugünün ve geleceğin bazı evrelerinin geçmişte yaşanmış olması spekülasyon olmaktan çıkabilir. 

Yapay zekâ olarak nitelendirdiğimiz zeka türü belki de insan zekasının gerçek enerji tribünüdur. 

Türkiye gibi genelde bilim ve teknolojinin tüketicisi olan ülkelerin yapay zekâya tapınma derecesinde hayran olmaları, o bilim ve teknolojinin üreticisi olmalarını engellediği gerçeğini akılda tutmalıyız. Sonuçta bilimde ve teknolojide, atalarımızın da özlü şekilde ifade ettiği gibi “Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.”