Yayın Tarihi:
09 Haziran 2022 Perşembe 07:20:00
PROPAGANDA
"Tarihi galipler yazar" mağluplar da hayatını ona göre şekillendirir. Bugünün tarihini Batının egemen güçleri şekillendirdi. Hatta, Skaliger denen bir papaz bir kronoloji yazdı, yeni bulunan her belge ve eser onun kurguladığı çizelgenin içinde ona en uygun yere oturtulmaya çalışıldı. Ayrıca tarih bulmada kullanılan karbon testinin ne kadar sağlıklı olduğunu araştırmanızı öneririm.
Birileri geçmişi kendi çıkarlarına göre dizayn ederken, kendi propagandalarını yapmaktan da geri durmadı. Mesela bugün, "... soykırımı" kelimesinin başına ne gelir diye düşündüğümüzde, ilk aklımıza gelen, "Yahudi Soykırımı" olur. Ne filmler çekildi ne kitaplar yazıldı, reklamlar, lobi faaliyetleri derken, "Soykırım" kelimesi deyince aklımıza artık, Nazi'lerin Yahudi'lere uyguladığı yabancıların "Holokost" dedikleri olay kazındı. Oysa ki, Hitler o vahşetlere imza atarken, Yahudilerin yanında 1,3 milyon Sovyet sivil, 3 milyon Sovyet savaş esiri, 1,8 milyon Leh sivil, 312 bin Sırp sivil, 250 bin Roman ve nicesini katletmiştir (Rakamlar Birleşik Devletler Holokost Anma Müzesi'nden). Herkesin aklına yalnızca Yahudilerin başına gelenler kazınmıştır, çünkü basını, medyayı, algıları yönlendirebilecek kadar güçlü olanlar Yahudiler. Ayrıca konu hakkında gazeteci Murat Soydan'ın, "Holocaust ve 6 Milyon Yahudi Miti" yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Geçenlerde bir vatandaşın twitine denk geldim, twitte, "Hitler canisini durduran Rusya" ibaresi geçiyordu. Hitler canisini durduran Rusya kimdi, bir bakalım: O dönem devletin başındaki Josef Stalin tek adam rejimini uygulamaktaydı. Evet, Hitler'in ilerlemesini durduran Stalin olmuştu. Peki, kimdi bu Stalin (taraflı olmasın diye Türklere yaptıklarına burada değinmeyeceğim)? Hitler'i durduran aynı Stalin'i, bir de Ukraynalılara sormak lazım. Koca bir ülkeyi ablukaya alarak açlıktan ve hastalıktan resmi rakamlara göre, 8 milyon Ukraynalı'nın ölümüne sebep olan Stalin. Hitler'in 6 milyon olduğu söylenen Yahudi Soykırımı'nı sadece Ukrayna'ya yaptıkları ile geçen Stalin, milletin hafızasında dünyayı Hitler'den kurtaran kahramanlar arasına adını yazdırmış. Bugünün Rusya'sı o gün olan bitenleri kabullenmiş ve hiç hayırla yad etmiyor.
Dönelim, başka bir medeniyet beşiği olan Fransa'ya. Daha 1994'te 800 bin Ruandalı'yı birbirine kırdırmıştı. Diğer bir medeni Avrupalı Belçika... 1900'lerde siyahi insanları insan olarak görmeyen Belçika... Kongo'da 10 ila 15 milyon Kongolunun ölümüne sebep olmuştur. 6 veya 8 milyon değil, 10-15 milyon gibi bir rakamdan bahsediyoruz.
Bunlar birazdan duyacağınızın yanında ne yazık ki, küçük kalıyor. Az öncekiler Avrupa medeniyetinin devlet bazında bireysel eserleriydi. Öyle bir katliam var ki, belki de insanlık tarihinde tektir. Size şaşıracağınız bir bilgi vereyim, Avrupa insanı Amerika kıtasını keşfettiğinde, yeni buldukları kıtadaki insan nüfusu, geldikleri Avrupa nüfusundan fazla ya da aynı civarlarda olabilir. 500 yıl boyunca sistematik bir biçimde, kimi rakamlara göre 70 milyon, kimi rakamlara göre ise 180 milyon Amerika yerlisini öldürdüler. Bugünün Türkiye nüfusundan fazla insan, kıtadan silindi.
Şimdi tarihi yazanlar ile bunları yapanlar aynı olduğu için, soykırım deyince, akla bunlar en son gelen olurlar. O yüzden propagandalar üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Birisi size dünyanın en kötüsü budur der ve artık aklımıza o kazınır ya da en kötü soykırım budur der, aklımıza o kazınır. Propagandadan sıyrılıp bu konuları daha iyi öğrenmek isteyenlere, Hayri Yıldırım'ın, "Sömürgeci Batı'nın Barbarlık Tarihi" kitabını önererek, konuya nokta koyalım.
Değinmek istediğim başka bir husus da; feminist oluşumlardan birinin reklam sloganı, "Annelik her kadının hayali olmak zorunda değil."... Kendi görüşümü paylaşayım: Öncelikle fıtrat denen bir şey vardır. İster yaratılış olarak kabul et, istersen de evrimin sonucu olarak... Kadın cinsinin, yeni doğan bebekten tutun da hayvan yavrusuna kadar, içinden gelen merhamet, sevgi ve şefkatin erkeklere nazaran katlarca fazla olduğunu, 5 yaşındaki bir çocuk bile kendi gözlemleri ile anlayabilir. Kimsenin kadınları bunun için zorladığı da yok, fakat bu cümle açıkça yönlendirme, sanki annelik hayali kurmak, kadın için yanlış bir şeymiş gibi lanse ediliyor. Tanıdığım veya tanımadığım birçok kariyer sahibi kadına yaşlanınca sorulan, en büyük eseriniz veya başarınız nedir sorusuna cevabı; çocuğum şeklinde oluyor. Nasıl ki, bir aslana sen et yemek zorunda değilsin, bir balığa sen suda yaşamak zorunda değilsin demek ne kadar abesse, kadının da soyunu devam ettirmesi için içinde bulunan annelik duygusu ile mücadele etmesini istemek, o kadar mantıklıdır. Chemtrails ile havanın fıtratına, gdo ile bitkinin fıtratına, yemler ve ilaçlar ile hayvanın ve insanın fıtratına, homoseksüellik ile erkeğin fıtratına savaş açan bu oluşumlar feminizm silahı ile annelik fıtratına da savaş açmıştır. Hayat mücadelesi, televizyon dizileri, sosyal medya postları ile çocuklarına vakit ayırmayan yetişkinlerin; ilgisizlikten, şefkatten, hatta aile otoritesinden mahrum kalmış evlatlarına, tüm yaşadıkları olumsuzlukları erkekliğin fıtratından yada kadınlığın fıtratından kaynaklandığını empoze eden oluşumlar, kucaklarını açmış beklemektedir. Kimse yeni nesli suçlamasın onlar bizim eserimiz. İnsan fıtratına savaş açan oluşumlar da buldukları boşluklara yerleşiyor. Arada bir kafamızı dijitalden kaldırırsak, insanlık üzerinde uygulanan propagandaları daha iyi anlarız. Kalın sağlıcakla.