Kayahan Uygur


Yayın Tarihi:

01 Aralık 2016 Perşembe 00:00:00

Alman balonu 

Avrupa Birliğini cilalayıp Türkiye’ye ideal bir çözüm gibi pazarlayanların yıllardır halktan gizledikleri ve bilinmelerinde büyük yarar olan basit gerçekler vardır. Bunlardan biri AB’nin ABD İmparatorluğu’nun Avrupa’daki bir alt yapılanması olduğudur. Bu yapılanma, bir paylaşım savaşı olan İkinci Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilmiştir. Bu savaşı asıl kazanan da fazla asker kaybetmemek isteyen Amerikalılar'ın devreye soktukları Ruslar'dır. Rusya güçleri Berlin’e kadar gelmişler ama Ruslara sadece Doğu Avrupa düşmüştür. 

Almanya işgal altında 

Bu savaşın sonunda ABD Avrupa’nın en zengin bölgelerini 1955’e kadar işgal etmiştir. 1940’dan 1945’e kadar Nazileri desteklemiş olan bir hükümetin yönettiği Fransa bile resmen değilse de fiiliyatta ABD etkisi altına girmiştir. ABD, Avrupa’da kendi dünya egemenliğini garanti altına alacak NATO, AB (eski adı Ortak Pazar) gibi araçlar oluşturmuştur. Ama bütün bunlar birer teferruattır. En önemlisi ABD Ordusu’nun Almanya’da merkezi Stuttgart’ta bulunan bir Avrupa Komutanlığı’nı (EUCOM) kurmasıdır. Avrupa’da kimi zaman 500 bin mevcuda kadar çıkan ABD askeri varlığı bugün için 300 kadar tesiste yerleşik 80 bin asker civarındadır. Bunların çoğu Almanya’dadır. Ayrıca NATO komutanını tayin etme hakkı da ABD’nindir. 

Askeri bakımdan esaret altındaki Almanya’nın ekonomik başarısı abartılıdır. Alman sanayisi nasıl Birinci Dünya Savaşı öncesinde büyük çoğunluğu New-York ve Londra’da bulunan bankerler tarafından yaratıldıysa, 1920 ila 1943 arası Almanya’yı sürekli Amerikalı bankerler finanse etmiştir. Alman halkının o yıllarda radikal sağa kaymasında o dönemin IMF’si sayılabilecek bir bankerler grubunun ülkeye yüklediği faiz yükünün önemli rolü olmuştur. Öte yandan Hitler’in ağır sanayii ve özellikle silah endüstrisi ABD’li ortakları sayesinde gelişmiştir. Nazi partisinin en önemli finansmanı da yine dünya faiz lobisi tarafından karşılanmıştır. Yahudilerin katledildiği gaz odalarının zyklon gazı bile Hitler’e Amerikalılar tarafından yollanmıştır. 

Alman sanayi çökmedi 

İkinci Dünya Savaşı’nda Alman sanayinin yok edildiği, Almanların ülkelerini yeniden kurmak zorunda kaldıkları da kocaman bir yalandır. Amerikan ve İngiliz Hava Kuvvetleri sanayi bölgelerine zarar vermemek için özel çaba göstermişlerdir. İngilizler, savaşla hiçbir ilgisi olmayan ve tamamen sivil insanların yaşadığı Dresden’i sırf eğlence için bombalayıp 250 bin kadın ve çocuğu öldürürlerken, sermayenin savaş sonunda yatırım yapmayı düşündüğü fabrikalara dokunmamışlardır. Aslında Almanya’nın bu savaştaki sivil kaybı bile azdır, o zamanki 70 milyonluk nüfusta 1 milyon. Hâlbuki mesela Sovyet Rusya 160 milyon nüfusta 15 milyon insanını yitirmiştir. 

İkinci Dünya Savaşı sonunda Rusya kampı Doğu Avrupa’da yayılıp, özellikle aralarında Çin’in de bulunduğu çok sayıda mazlum ülke de bağımsızlığını kazanınca kendini büyük bir tehlike altında hisseden Batılılar, Almanya’nın arkasına geçerek Rusları çevrelemeye çalışmışlardır. Birkaç yüzyıldır yepyeni ve daha önce hiç tarım yapılmamış bir kıtada yerli halkı imha edip büyük bir zenginlik biriktirmiş olan Amerikalılar, dostları İngilizlerin yol göstericiliğinde adına Marshall Planı denilen dev bir operasyonla Almanlara para ve olanak pompalamışlardır. Avrupa’yı ABD kalkındırmıştır. 

Hıristiyan elemanlar 

Savaş öncesinde zayıf bir parti olan ve din istismarcılığı yaparak ayakta kalmaya çalışan Hıristiyan Parti mensupları Amerikalılar Almanya’ya gelince çıkarcı bir tavırla etraflarında toplanıp onlara hizmet etmişlerdir. Almanya’da bugün Merkel’in partisi olan Hıristiyan Demokrat Birliği yıllar boyunca Amerika’nın en sadık müttefiki olmuş ve yöneticileri de Amerikan etki unsuru olarak çalışmışlardır. Savaş sonrası ABD gözetiminde ve ısrarıyla önceleri demir ve kömür birliği şeklinde geliştirilip daha sonra ortak bir ekonomik yapılanmaya dönüştürülen AB’de Türkiye’ye biçilen rol 1962 anlaşmalarıyla belirlendiği gibi işçi göndermek ve Avrupa’nın zenginliklerine muhafızlık yapmak üzere onları Ruslar'dan korumaktır. 

Batı Avrupa’ya 1960 ve 70’li yıllardan itibaren dünyanın değişik yerlerinden milyonlarca yabancı işçi bir cins ücretli köle olarak getirilmiştir. Bunun pratik nedeni yaşlanan nüfusun yerine kol gücü bulmaktır. Ekonomik neden ise gençleri çalıştırıp, yaşlıların emekli maaşlarını ve hastalık giderlerini karşılamalarını sağlamaktır. Öte yandan, bu uygulamanın bir de yapısal amacı vardır ki bu da Avrupa’yı dünyanın dört bir köşesinden insanla doldurarak ABD’ye benzetmek, ulusal ve toprağa bağlı aidiyetleri yıkarak ülkeleri hava alanlarının bekleme salonlarına çevirmektir. Bu tür bir kültür bulamacı karışık çorbaya benzetilmiş bir Avrupa’nın küresel ABD imparatorluğuna direnemeyeceği planlanmıştır. 

Geldi 2017 

Savaş sonrası Avrupa’da başta Almanya ve Fransa olmak üzere önemli Avrupa ülkelerinin kendi aralarındaki eski anlaşmazlıkları unutup ekonomiye odaklanmaları büyük bir başarı ve uygarlık tercihi olarak yorumlanabilir mi? ABD güdümü altında bulunan ve yakın bir döneme kadar Sovyet tehdidindeki bu ülkeler başka ne yapacaklardı?  Kaldı ki Batı’nın çok övündüğü ekonomik refah ve gelişme adaletsiz, insani değerlere karşı ve doğayı yok eden bir anlayışı yansıtmaktadır. Afrika’yı açlığa mahkûm eden, dünyanın her yanında savaş ve çatışmalara neden olan, Aylan Bebeleri Akdeniz’in sularında boğan böyle bir sistem haklı olmadığı gibi ayrıca da çok zayıf temellere sahiptir. Bunu 2017’de göreceğiz.