Yayın Tarihi:
05 Aralık 2016 Pazartesi 00:00:00
Amerika gitsin, Rusya mı gelsin ezikliği
Türkiye’de 1960 ve 70’li yıllarda CIA tarafından organize edilmiş görünüşte İslamcı aslında ajan örgütler vardı. Bunları FETÖ’nün öncü örgütleri sayabiliriz. Nitekim FETÖ elebaşısı, bu örgütlerden en tanınmışı ve en deşifre edilmişi olan Komünizmle Mücadele Derneği’nin yöneticisiydi. Bu dernek üyeleri ülkenin herhangi bir yerinde ABD’ye veya genel olarak Batı hegemonyasına karşı bir toplantı, barışçı bir gösteri olursa ellerinde kalın sopalarla orayı basar, katılımcıların hepsini dayaktan geçirirlerdi. O dönemdeki Demirel hükümetleri ve onun polisi de Amerikan yanlısı olduğu için saldırganlar himaye görür, saldırıya uğrayanlar tutuklanırdı.
O dönemde Demirel’in gözdesi olan polislerin üye oldukları Pol-Bir adlı bir dernek vardı. Hanefi Avcı’nın da kitaplarında yazdığı gibi FETÖ’cü polis örgütlenmesinin ilk nüvesi de burada oluşturulmuştu. Diğer taraftan CIA daha o dönemde aydınlar arasında liberal bir grup oluşturmuştu. Forum ve Yeni Forum dergileri etrafında toplanan bu elemanlar 12 Eylül darbesinin en hızlı destekçileri arasında yer aldılar. Tıpkı FETÖ ve FETÖ’nün yan kolları gibi.
Bernard Lewis’in Türk-İslam’ı
ABD propagandası, Türkiye’de tarihçi ve İslam uzmanı olarak sunulan fakat aslında İngiliz asıllı ABD/İsrail vatandaşı bir istihbaratçı olan Bernard Lewis’in stratejilerine uygun şekilde sürdürülüyordu. Lewis, bir yandan dindar Müslüman halktaki olağan komünizm aleyhtarlığını istismar ediyor, öte yandan anti-Rus eğilimleri olan Türk milliyetçiliğini kışkırtıyordu.
Üç asır boyunca Türkler'le Ruslar'ı kapıştırarak sömürgecilik yapan İngiliz aklını sürdüren Lewis, Türk-İslam sentezi denilen ama yüzde yüz Amerikan icadı olan bir doktrini 12 Eylül rejiminin ideolojisi haline getirdi. O dönemde ABD’nin en sadık takipçisi olan Suudiler ve İsrail aşığı Ürdün hanedanı tarafından finanse edilen bu sentez tipik bir Ortadoğu zavallılığıydı. Bu doktrine göre İslamiyet’i ve Türklüğü asıl tehdit eden Komünist ve dinsiz Rusya olduğuna göre ABD’ye kapılanmak ve “ümmet güçlenene kadar” Batı’dan kopmamak gerekirdi. O dönemki sözde İslamcı aslında Amerikancı bir kısım külliyatı okuyanlar “Dolar’ın üzerinde 'God' sözcüğü var” denilerek Batı propagandası yapıldığını bilirler. İşte o günlerden bugünkü doları kimlik olarak kullanıp halka ateş açan FETÖ’cülere ulaştık da birçok insanın gözü ancak açılabildi.
FETÖ Amerikancılık demektir
Ancak kamuoyu FETÖ tehlikesini anlamaya başlamışsa da, gerçekte İslam maskeli Amerikancılıktan ibaret olan FETÖ zihniyeti hâlâ mevcuttur. Son yıllarda Türkiye hükümeti Batı ve özellikle ABD karşısında bağımsız bir tutum aldıkça bu zihniyettekiler tarafından karşımıza Bernard Lewis’in eski teorileri çıkarılıyor. Özellikle 1960’ların Komünizmle Mücadele Derneği ve benzer örgütlerinin kalıntısı olan düşünce “Batı’dan kopmayalım” diye çığlığı basıyorlar. Ne demek kopmayalım? Biz Batı’ya iple bağlı mıyız ki kopmayalım?
Bu “kopma paranoyası” yaşayanlara dünyanın artık iki kampa bölünmüş olmadığını hatırlatmak gerek. Çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz ve Türkiye’nin kendisi başlı başına bir kutuptur. Recep Tayyip Erdoğan yönetiminin Türkiye’ye getirdiği “dik duruşla” kastedilen budur ve biz bunun için 15 Temmuz’da şehitler verdik. Ülkemiz, ABD ve NATO dâhil olmak üzere tüm ülke ve uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerinde bağımsızdır ve önce kendi ulusal çıkarını gözetir, “kopma korkusu” bu nedenle ezikliktir.
Gerçek vesayetçiler
“Aman Batı’dan kopmayalım” diyenler vesayetçidir. Ülkemizin ayakta kalmak, güçlenmek ve geleceğe yönelik projelerini gerçekleştirmek için kimsenin vesayetine ihtiyacı yoktur. Yıllar boyu “asker vesayeti var” diye çığlık atanların bir kısmı meğerse Batı vesayetinin askeri görünümlü olanı yerine FETÖ’cüsünü tercih edenlermiş. Türkiye’de vesayet 1946’dan beri ABD vesayetidir, asker vesayeti onun bir biçimidir, darbeci generaller ABD’ye kâhyalık yapmıştır, hepsi bundan ibarettir.
Batı’dan kopmayı “öksüz, yetim kalmak” olarak gören ezik zihniyet Rusya ve Çin’le ilişki kurmayı da “yeni bir ağabey” bulmak sanıyor. Oysa Türkiye’nin ağabeye de, eziklere de ihtiyacı yoktur. Türkiye eşitlik temelinde dünyadaki bütün ülkelerle, Batıyla da, Doğuyla da, Afrika’yla da, Amerika’yla da ilişki kurar. Dolayısıyla dünyanın bir bölümüyle kurduğumuz ilişkileri diğer bölüme karşı alternatif olarak görmek ve göstermek de yanlıştır. Türkiye’nin kendi ülkesi için olduğu gibi bölgesi ve dünya için de projeleri vardır, bu projeye destek veren herkesle çalışıyor ve çalışır. Biz “Batı mektebinin” öğrencisi değiliz ve kimsenin gözüne girmek gibi bir derdimiz de olmamalıdır.
ABD gitsin ve gelmesin
1960’lar Türkiye’sinde ABD ve NATO ile olan ilişkilerimizi tamamen yasal çerçevede eleştirenlere saldıran eli sopalı FETÖ öncüllerinin sloganı “Amerika gitsin, Rusya mı gelsin” şeklindeydi. Amerika gitmek ne kelime en azından üç kere daha geldi: 12 Mart 1971’de, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta, diğer müdahaleler, muhtıralar, mektuplar ve mühendislik faaliyetleri de cabası. Amerika en sonunda da 15 Temmuz’da gelmek istedi, ama gelemedi, halk tankları bayrak sopasıyla kovaladı.