Kayahan Uygur


Yayın Tarihi:

07 Aralık 2016 Çarşamba 00:00:00

Bak şu konuşan Fransız'a 

Başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa’da Cumhurbaşkanı Hollande Mayıs’taki seçimlerde adaylığını koymayacağını açıklayınca kendisine fırsat çıktığını düşünen Başbakan Manuel Valls ortaya atıldı ve “ben adayım” dedi. Hem de nasıl bir söylemle, ne büyük iddialarla! Bay Valls, kendi sözleriyle aktarırsak,  “Trump’ın Amerika’sına,  Şin Cinping’in Çin’ine, Putin’in Rusya’sına ve Erdoğan’ın Türkiye’sine karşı”  aday oluyormuş. Pek önemli bir siyasal kariyeri olmayan, Fransa’da “petit protégé”, Başkanın küçük torpillisi olarak tanınan Valls yüksekten atmış. Zaten hiçbir kamuoyu anketinde birkaç puandan ileri gidemeyen Başbakan’a kendi partisinin medyası bile “Bay yüzde 5” diyor. Manuel Valls kendisini ünlü çizgi roman kahramanı Asteriks’e benzetebilir, ama anlaşılan sadece noktalama işaretlerindeki asteriks gibi kalacak. 

Yaklaşım budur 

Cumhurbaşkanı Hollande 2012’de göreve geldikten sonraki süre içindeki faaliyetini başarısız ve yetersiz görüp bir kez daha aday olmazken, son 2 buçuk yılda onun başbakanlığını yapmış olan Bay Valls’ın ne gibi bir başarısına güvendiği meçhuldür. Ama ilginç olan Fransız Başbakanın ülkesini dünyadaki büyük güçlere karşı bir mücadeleye sürükleyeceğini açıklamış olması ve bu güçler arasında Türkiye’yi de saymasıdır. İşte Valls’ın tüm politik tecrübesizliğiyle açığa vurduğu bu vizyon birçok AB politikacısının dillendirdiği Türkiye düşmanı bir yaklaşımdır. 

Türkiye kamuoyunun büyük kısmı, hatta hiç okula gitmemiş, okuma yazma dahi bilmeyenler AB’nin Türkiye’ye karşı tutumunun ne olduğunu kavramışken, maalesef bazı politikacı, iş adamı ve aydınlarımız bu konuda hâlâ boş hayallere sahipler. Türkiye’nin 200 yıllık uğraşısı varmış da, Cumhuriyetimizin kurucusu bunu arzu edermiş de, aydınlanma ve çağdaşlık bunu gerektirirmiş de, bin dereden su getiriyorlar. Avukatların dediği gibi “bir an için” bütün bunların doğru olduğunu farz edelim, anladık siz AB değerlerine çok bağlısınız da, hiç düşündünüz mü acaba, bu bağlılığınız hakkında AB’nin tavrı nedir?  Türkiye’de bazı insanlar AB değerlerine bağlıdır diye AB’nin ülkemize olumlu bir tutum alacağı mı sanılmaktadır? Ne zaman almıştır, hangi milli davada ve hangi konuda AB Türkiye’yi desteklemiştir ki bundan sonra desteklesin? 

Değerler de budur 

Ayrıca adına AB değerleri denilen değerler silsilesinin en üst sıralarında Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı, yabancı düşmanlığı, ötekileştirme ve dışlama gelmektedir. İşte Bay Valls’ın Avrupa anlayışı da bunu gösteriyor. 

Türkiye bir yönüyle de bir Avrupa ülkesidir, bu doğru. Türkiye, tarihi olarak her zaman bir Avrupa gücü olarak sayılmıştır, bu da doğru. Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasındaki işbirliği çok önemlidir, bu kesin bir gerçektir. Ama bu gerekçelerin hiçbiri Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilişkili değildir. 

Diplomatik söylemler bir yana AB’nin niteliğini anlamayan ya da anlamak istemeyenler bir kere daha düşünmelidir. AB bir bütünleşme projesidir, nihai olarak tek bayrak hedeflemektedir. Zaten bir AB bayrağı şimdiden vardır ve üye ülkeler egemenliklerinin önemli bir kısmını AB kurumlarına devretmişlerdir. Adına üyelik süreci denilen süreç de, bugün AB’ye hâkim olan anlayışa göre bir anlamda bu devir işlemlerinden ibarettir.  AB aynı zamanda tek millet demektir, ülkelerin iç müktesebatı birbirinin aynı hale getirilmektedir, tek tip bir rejim ve tek tip hukuksal içtihada gidilmektedir. 

Milletler Avrupası olursa 

Federasyon vizyonlu AB anlayışı bugün bir bunalım içindedir ve çökme sürecindedir. Şu aşamada AB yanlıları ve heveslileri için tek umut AB’nin felsefesini değiştirmesi ve ulus devletler Avrupası anlayışına dönülmesidir. Birçok Avrupalı lider ve düşünür, AB’nin federatif anlayışının yanlış olduğunu, bütünleşmek yerine işbirliği gerektiğini, her ülkenin kendi bağımsızlığını titizlikle koruyarak dayanışmaya gitmesinin en iyi çözüm olduğunu söylemektedir. Bence bu şekilde yeniden dizayn edilmiş bir AB’de biz de bulunabiliriz, bulunmalıyız da.  Ancak bugünkü AB anlayışıyla bir arada olmamız, ulusal bağımsızlığımızdan vaz geçmemiz anlamına gelmekle kalmaz aynı zamanda ülkemizin parçalanmasına da varır. Çünkü AB’ye egemen olan ülkelerin politikası Türkiye’nin bölünmesi, FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinin desteklenmesini ön görüyor. 

Modeli Fransız olanlar 

AB değerlerinden söz eden aydınlarımızın aslında haklı oldukları tek bir nokta var, o da AB’nin dünya için bir model olduğudur. Bu model son yıllara kadar çok olumlu karşılanıyor ve tüm dünyaya örnek gösteriliyordu. Ancak mali kriz, bu konuda Kuzey ve Güney Avrupa arasında bir dayanışma olmadığının ortaya çıkışı, göç krizi, göçmenlerin Akdeniz sularına gömülmesi, değişik AB ülkelerinin aşırı egoizmi gibi sorunlar AB imajını bozmuştur. Bugün dağılma sürecindeki AB kötü bir model olmakla beraber yine de bir modeldir.  İşte Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı adayı Valls, ABD, Çin, Rusya, Türkiye gibi modellere karşı kendi modelini savunmaktadır. Onun bu savunusu iddialı olmakla beraber olağan karşılanabilir, peki kendileri Türkiye’de yaşayıp modelleri Fransız olanlara ne demeli?