Yayın Tarihi:
06 Eylül 2016 Salı 00:00:00
Sağ veya sol en aşırı uç ABD'dir
ABD ve finans kapitalin liberal medyası son yıllarda işlerine gelmeyen her siyasal akıma aşırılık etiketi yapıştırıyor. Bunun en son örneği Pazar günü Almanya’da Maklemburg-Batı Pomeranya’da yapılan bölgesel seçimlerde görüldü. Seçmen sayısı fazla olmayan, fakat Başbakan Angela Merkel’in memleketi olması bakımından önem taşıyan bu bölgede hükümet ağır bir darbe yedi. Merkel’in partisi ancak üçüncü olabildi, AFD yani Almanya için Alternatif yüzde 22 ile büyük oy patlaması yaptı. Tabii medyaya ayar veren liberal odaklar hemen “aşırı sağ geliyor” diye yaygarayı bastılar.
Onlardan olmayan aşırı
Şu noktanın altını özenle çizelim: Bu sağa sola yapıştırılan “aşırılık” damgası, ABD’nin 2’inci Dünya Savaşı sonrasında icat ettiği bir yöntemdir. Bir dönem en ılımlı sosyal-demokratlar bile “komünist” olmakla suçlanmıştı. Daha sonra bunun yerini “köktendincilik” ya da “şeriatçılık” suçlaması aldı. 11 Eylül kumpasından sonra ABD politikalarına en ufak bir eleştiri yönelten tüm Müslümanlara terörist yaftası asıldı. Son dönemde de Türkiye’nin de payını aldığı “DAEŞ’e el altından yardım etme” iftirası pek gözde. İşte tüm bu yalanları durup dinlenmeksizin imal eden rotatifler, ajanslar, radyolar, TV kanalları aynı şekilde işlerine gelmeyen sağ veya sol herkese “aşırı” damgasını hemen yapıştırıveriyorlar. Bizim medya da Batı medyası ne derse papağan gibi onu tekrarlıyor.
Aşırı kimdir, nedir bu konuya geçmeden önce şu “Almanya için Alternatif” adlı partiyebir bakalım. Bu parti üç yıl önce çoğu Merkel’in partisinden ayrılma bir grup ekonomi profesörü tarafından kurulmuştur. O kadar ki bu partinin adı yeni duyulduğunda Almanlar ona “profesörler partisi” diyorlardı. Partinin asıl amacı Almanya’nın avro bölgesinden çıkması, eski para birimi Mark’a geri dönülmesi ve gittikçe eriyen orta sınıfı koruyucu önlemler alınması olmuştur. Tabii bu kadarı bile Amerikancı ve AB’ci liberallerin gözünün dönmesine yetmiş, hemen “faşist”, “aşırı milliyetçi” gibi karalamalara girişmişlerdir.
Kimlik savunmak suç mu?
Almanya için Alternatif Partisi kuruluşundan sonraki dönemde Alman kimliğini savunan ve güvenlik konularına önem veren temalara daha fazla yönelmişse de bu durum onun aşırı sağcı olarak nitelenmesini haklı çıkarmaz. Almanya’da NPD (Yeni Almanya Partisi) adlı aşırı sağcı bir parti zaten vardır, seçim yapılan bölgede yüzde 5,2 olan oyları bu kez yüzde 3’e düşmüştür. Kaçan oyların tümü Almanya için Alternatif Partisi’ne kaymış olsa bile bu, yeni partinin toplam oylarının ancak yüzde 10’u eder. Demek ki ortada bir yalan vardır.
İşin gerçeği şudur: Küresel liberal sermaye 1945’ten beri bütün dünyada muhafazakâr halk kitlelerini istismar etmektedir. Batı’da olsun Türkiye gibi ülkelerde olsun gelenekler, aile ve vatan gibi değerleri bir öcü olarak gösterilen komünizme karşı korumak adına muhafazakârları ABD’nin peşine takmıştır. Almanya’daki Hıristiyan Demokrat Parti, Demirel’in Adalet Partisi gibi Amerika’nın halkı Rus korkusuyla aldatma aracı olmuştur. Türkiye’de nasıl Komünizmle Mücadele Dernekleri gibi kurumlar aracılığıyla sahte muhafazakâr, ya da ABD takipçisi “ılımlı İslam” havarisi siyasal liderler ve cemaatler yetiştirilmişse, Almanya’da da aynı taktikler uygulanmıştır.
Liberalizmden kopuş
Bugün ise dünyada yeni bir eğilim yaşanmaktadır, eskiden kolaylıkla ABD’nin peşine takılan muhafazakâr yığınlar gittikçeliberal elitlerden kopmakta, değerler için asıl tehlikenin bizzat küresel sermayeden geldiğini anlamaktadırlar. Bu konuda Türkiye gibi İslam ülkelerinde uyanış daha önce olmuştur, çünkü küreselciler İslam’ı hedef tahtasına koymuşlardır. 2000’li yılların başında Türkiye’de tanık olduğumuz merkez partilerin çöküşü olayı bugün Avrupa’da karşımıza çıkıyor. DYP gibi, ANAP gibi partiler bitiyor, liberallerin peşine takılan sosyal demokratlar ve çevreciler de iyice zayıflıyor. Yeni yeni partiler ortaya çıkıyor, bunlardan bazıları bir miktar aşırı bulunabilir. Onların göçmenlik gibi olgulara aşırı karşı çıkışları bizi yanıltmamalı, çünkü bu sorunu yaratan ABD’nin daha da aşırı saldırganlığıdır.
Batı ülkelerinde insanların kendi ulus devletlerine sahip çıkmaları, memleketlerini bir toplumun yaşadığı, aidiyet sahibi bir toprak olarak görmek istemeleri, vatanlarını dev bir bekleme salonuna çevirmeye çalışanlara karşı olmaları normaldir. Bu duyguların temsilcileri tabii ki olacaktır. Milli tepkiler aslında aynı zamanda bir demokrasi arayışıdır. Toplumlar, devletler ve ülkeler ortadan kalkarsa demokrasi de varlığını yitirir. Kararlar çok uzaklarda lobilerde, borsalarda ya da teknolojik bürokratik merkezlerde alınır. Kapitalizm önündeki her engeli kaldırmış olur ve tüm insanlar sermayenin büyümesine odaklanmış bir çarkın dişlileri olurlar.
Aşırı Amerikancılık
Bu bakımdan mesele insani değerleri ve insanı kapitalizme karşı korumaksa, bu konuda en radikal saldırı nereden geliyorsa en aşırı da odur. Dünyada hiçbir güç artık çok tehlikeli bir düşman haline gelmiş olan küresel sermaye ve onun vurucu gücü ABD’den daha aşırı değildir. Aşırı sağ da, aşırı sol da savaş kışkırtıcısı ABD’den daha ılımlı kalmaktadır.