Yayın Tarihi:
16 Eylül 2020 Çarşamba 09:22:00
Macron'un Türk milleti yanılgısı
Fransa toplumu nezdinde her geçen gün itibar ve güç kaybeden ve anlamlı bir sosyal tabanı olmayan Macron alenen Türkiye ve Başkan Erdoğan düşmanlığı yaparak küçük aklıyla ayakta kalmaya çalışıyor.
*
Geçtiğimiz haftasonu BEYAZ TV’de Tahir Sarıkaya’nın programında da geçmişten gelen hikayesini anlattığım gibi birnevi bedavadan ve aniden o makama gelen Macron derin bir tecrübesizlik ve toylukla o koltuğu dolduramıyor. O TV konuşmasının linki için: https://bit.ly/3iFs7BK
*
Fransız toplumu bir yana Fransız medyası ve entelijensiyasında da Macron’a ufacık destek veren bir çevre kalmadı.
*
Fransız medyasının her kesimi tarafından Macron’un bu neo-kolonyalist ve kendini bilmez toy tavrı ağır tenkit ediliyor.
*
Makamını dolduramayan ve meşruiyeti kalmayan her tip gibi Macron da Başkan Recep Tayyip Erdoğan üzerinden Türk milletinin ve Türk devletinin sabrını test etmeye kalkıyor. Tam bir ahmaklık.
*
Türk milleti cihanşümül ve hoşgörülü bir millettir ama Türk vatanının ve Türk toprağının bir parçası olan Mavi Vatan’a Macron dil uzatmaya devam ettikçe bunun karşılığını bu milletin iradesini temsil eden Recep Tayyip Erdoğan en ağır şekilde verecektir. Türk milleti demek Erdoğan demektir. Türk’e kefen biçenlerin sonu hiçbir zaman iyi olmamıştır.
*
Bir dönem köşe komşuluğu yaptığımız çok değerli diplomatlarımızdan Akın Özçer’in de ifade ettiği gibi dış politikasını Orta Doğu’da yeni sömürgeci bir çizgiye oturtan ve Suriye’den Libya’ya kadar Türkiye karşıtı bir strateji izleyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Birliği (AB) dayanışması bahanesiyle de ülkesini Türk-Yunan ve Kıbrıs sorunlarına taraf ilan etmiş bulunuyor.
*
Bu yetmiyor bir de AB’nin bu sorunların aktif bir tarafı olması için tüm gücüyle çaba harcıyor.
*
Bu bağlamda konuyu AB’nin Portekiz ile Akdeniz’e kıyısı olan 6 üyesinin oluşturduğu MED-7 Grubu’nun Korsika’nın merkezi Ajaccio’da dün yapılan bilgilendirme toplantısının gündemine getirdi.
*
Elysée’den yapılan açıklamaya göre, toplantı bu ülkelerin yöneticilerine AB’nin 24-25 Eylül’deki Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi öncesinde (Türkiye’nin politikalarından) “kaygıları” ve “farklı öncelikleri” hakkında gayriresmi fikir alışverişinde bulunma fırsatı verecekti.
*
Macron toplantı öncesinde gazetecilere yaptığı açıklamada “Avrupa’nın artık bir partneri olmayan Türkiye’ye karşı daha birleşik ve net bir tutum alması gerektiğini” vurguladı.
*
AB sadece “Doğu Akdeniz’de değil Libya’da da mevcut gerilimden ötürü ortak bir tutum benimsemeliydi.
*
Çünkü Türkiye Libya kıyılarında NATO çerçevesinde görev yapan Fransız firkateynine karşı “kabul edilemez bir uygulama yapmıştı”.
*
Görünen o ki bu konuda NATO’dan beklediği karşılığı alamayan Macron, Libya’daki ortağı isyancı General Halife Hafter’e desteğinin engellenmesini gururuna yedirememiş.
*
Tepkisi bu olayla da sınırlı değildi aslında. Türkiye ayrıca Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile “Yunanistan’ın meşru haklarını yok sayan kabul edilemez anlaşmalar imzalamıştı.”
*
Tam da Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in geçen hafta Le Monde’un “Tribune” köşesinde Fransız kamuoyuna açıkladığı gibi.
*
Macron için ayrıca “Türkiye’nin bugün Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde (MEB) sondaj yapması da kabul edilemezdi.”
*
Oysa Oruç Reis’in sondaj yaptığı bölge, sınırları tarafımızdan belirlenerek Birleşmiş Milletler’e (BM) bildirilmiş olan kıta sahanlığımız içinde yer alıyor.
*
Ciddi bir üçüncü tarafın en azından tartışmalı bir deniz alanıyla ilgili olarak kendisini yargıç yerine koymaması beklenirdi.
*
Ama Macron ölçüyü o kadar kaçırmış olmalı ki AB üyelerini “niyetine açıklık kazandırması gerektiğini” belirttiği “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı devletlerin egemenliği, uluslararası hukuka saygı gibi konularda kırmızı çizgiler çizmeye” davet etti.
*
Her ne kadar “büyük Türk halkı” ile (onun seçtiği) Erdoğan ve hükümeti ayrımını yapıyorsa da ulusal çıkarlarını böylesine ayaklar altına aldığı bir ülkede muhalefetin kendisini alkışlayabileceğini düşünmesi insan zekasıyla alay etmek anlamına geliyor.
*
Fransa Cumhurbaşkanı’nın bir süredir Türkiye’nin ancak bundan anlayacağını belirterek kırmızı çizgilerden söz etmesi, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında da belirtildiği gibi “eski sömürgeci refleksleriyle” yapılmış, “kibirli, üst perdeden” bir yaklaşımı yansıtıyor.
*
“Akdeniz'de veya başka bir coğrafyada herhangi bir ülkenin deniz yetki alanını belirlemek” üçüncü ülkelerin de Macron'un da haddine değil” doğal olarak.
*
Ayrıca AB üyelerinin Elysée’nin deyimiyle farklı öncelikleri de ciddiyet ve sağduyudan yoksun bu Türkiye politikası üzerinde birleşmelerini mümkün kılmıyor.