Yayın Tarihi:
14 Temmuz 2018 Cumartesi 00:24:00
Bugün git, yarın gel.
DEÜ Kamu Yönetimi okuduğum yıllarda, aldığımız derslerin arasında “Bürokrasi” vardı. Derslerde anlatılan bir çok şey, yıllar ilerledikçe yerini pratik yaşamın içerisinde öğrenilenlere devreder ve unutulur gider. Ben, okul yıllarım boyunca hafızımda ilk duyduğum günkü tazeliğini hiç kaybetmeyen tek bilgiyi işte bu bürokrasi dersinde öğrendim. Dersimize giren doçentimiz bize şunu söylemişti; “yarın o koltuklara oturduğunuzda önünüze gelen işleri asla aynı gün halletmeyin, bekletin. Aksi taktirde yaptığınız iş kolay olarak algılanır ve devletin otoritesi sarsılır.” Olay basit ama sonuçları çok ciddiydi. Sıradan bir vatandaşın sıradan bir işini çözmek uğruna, kamuyu yönetmeye talip olan biz gençler, devletin otoritesini sarsmayı asla düşünemezdik(!) Halk arasında “bugün git, yarın gel” cümlesi ile ifade edilen yönetim anlayışı, yarın yönetici koltuklarında oturacak gençlere devletin resmi üniversitesinde akademik bir bilgi olarak aktarılıyordu. Üniversite yıllarının ardından hayata atıldığım ilk günden itibaren bu “akademik bilgiyi” her daim taze tutmamı sağlayacak yüzlerce örnekle karşılaştım. Çok basit bir dilekçenin havalesi bile günlerce sürüyor, birkaç dakikada halledilecek işlemler aylar boyunca bitmiyordu. Müdahale edip süreci hızlandırmak istediğinizde ise “bu işler o kadar kolay değil” cümlesi ile karşılaşıyordunuz. İktidarlar değişiyor ama vatandaşın muhatap olduğu, adına bürokrasi denilen “gölge iktidar” hep aynı kalıyordu. Zira bürokratik sistem kendini koruma üzerine kurulmuş, tam bir oligarşik yapı niteliği taşıyordu. Bürokrasinin en alt basamağından itibaren o koltuklar kaybedilmez birer kale ve bir üst basamağa çıkmak için hazırlık yapılması gereken yerlerdi. Bir kez içine girdiğinizde o yapı, sizi siyasi otoriteye karşı dahi bir silah olarak kullanabilme hakkını kendinde görüyordu. Yüzyıla yaklaşan Cumhuriyet Türkiye’si; ne yazık ki Ankara’nın bu anlayışının taşraya da sirayet etmiş hali ile, vatandaşa hizmet götürmek yerine ona eziyet olmaktan öteye gidemiyordu. 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte Ankara bürokrasisinin “İstanbul ekibi” dediği bir ekip, Sayın Erdoğan ile birlikte Ankara’da bir değişim başlattı. Giyim kuşamlarından, konuşmalarına; vatandaşla olan ilişkilerinden, sorun çözme şekillerine kadar Ankara bürokrasisinin dışında olan bu ekip, her an “devletin otoritesini” sarsabilirdi(!) İşte tam bu anda bürokrasinin oligarkları devreye girip bu ekibi etkisiz hale getirmek ve siyasete atılır atılmaz büyük bir başarı elde eden bu siyasi yapıyı vatandaşın nezdinde olumsuz göstermek için kolları sıvadılar. Bunlarda başarılı olamasalar da, başarılı oldukları bir nokta göz ardı edilemez. Zaman içerisinde İstanbul ekibi denilen o insanları ya sistemin içine dahil ettiler ya da sistemden uzaklaştırdılar. Siyasi iktidar, bunun çözümü için çeşitli yasalarla reformlar denediyse de her defasında bürokratik oligarşi, sistemin işleyişine bir şekilde müdahale etmeyi başardı. En çok kullandıkları yöntem ise iki başlı yönetimin boşlukları oldu. Birine kabul ettiremediklerini diğerine kabul ettirme üzerine kurdukları oyun, kimi zaman devleti kitlenme noktasına getirdi. Yaşadığımız çağın hızına ve gelişimine uygun bir Türkiye için, bu oligarşik bürokrasiye dur demek gerekiyordu. Anayasa değişikliği bu konuda reform yapmak yerine devrim yapmak gerektiğini ortaya koymuş ve sonuca giden ilk adımı atmıştı. Ardından gelen 24 Haziran seçimleri sonrası geçilen yeni sistem ve Cumhurbaşkanlığı kabinesi, ilk icraatları ile halkın üzerine yıllardır yük olan bürokrasiyi, olması gerektiği noktaya çekeceğinin sinyallerini çok net bir biçimde verdi. Dileriz vatandaş bu yeni sistemde bürokrasinin çarkları arasında ezilmekten kurtulup, bürokrasinin kendine hizmet ettiği anlayışla tanışır.
Yarın, 15 Temmuz başarısız işgal girişimine karşı milletimizin kazandığı zaferin 2.yıl dönümü. Şehit olanlara bir kez daha Allahtan rahmet diliyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz.