Yayın Tarihi:
07 Temmuz 2018 Cumartesi 00:00:00
Dünyanın Başkenti İstanbul
Dünya tek bir ülkeden ibaret olsaydı, şüphesiz ki başkenti İstanbul olurdu.
Sonsuzluğun içinde bir noktadan küçük, tüyden daha hafif de olsa, tarih boyunca adını duyan herkesin gönlünü fetheden bir şehir İstanbul. Nice kralların, imparatorların fethetmek için yollara düştüğü, uğruna şairlerin aşklarını terk ettiği, adına binlerce kitabın yazıldığı, çağlar kapatıp çağlar açan, tarihe yön veren kutlu şehir…
İnsanoğlunun onunla tanışmasıyla birlikte, ona sahip olmak için canlarını verdiği bu şehir, binyıllar boyunca el değiştirdi. Nihayet, fethi Efendimiz (S.A.V) tarafından müjdelenen bu şehri fetheden Sultan 2. Mehmet ile birlikte, kıyamete dek onu koruyup kollayacak bir millete sahip oldu. Fatih Sultan Mehmet; “en büyük aşkım” dediği İstanbul’a şu cümlelerle sesleniyordu. “Ahhhh İstanbul ah. Dünya durdukça senin göğsünde uyumak, senin toprağına karışmak istiyorum. Biliyorum ki kıyamete kadar bu güzel şehir Türklerin ve İslam aleminin elinden hiç çıkmayacak. Şimdi ben bu fani hayattan sonsuzluğa doğru yürürken biliyorum ki; ardımdan gelen neslim, tarih boyunca adaletle hükmedecek ve daima zalime karşı mazlumun yanında olacak.” Nesiller boyunca Fatihin vasiyeti sürdü; dünyada zalime korku, mazluma güven veren adaletin terazisi oldu İstanbul. Ve yüzyıllar sonra bir gün ansızın, suları altın gibi parlayan boynuzunun üzerine karabulutlar çöktü. Alevler sardı dört bir yanı. Göz göre küle dönüyordu, İstanbul ile birlikte koskoca İmparatorluk. Ve o ateşin küllerinden yeniden doğdu bir millet. Ateşi ateşle söndürdü İstanbul’a aşık kalple ve dünyaya birlikte haykırdılar; Hakk’a olan aşklarını. Bu millet şaşmaz adaletin terazisi ile, İstanbul’dan tüm dünyaya elini bir kez daha uzattı. Rumlar Büyükada’dan, Ermeniler Kınalıada’dan, Yahudiler Heybeliada ve Burgazada’dan eşlik ettiler bu ele. Barışın, dostluğun, kardeşliğin sembolü olan bu eller, her daim çeşitli bahanelerle birbirinden ayrılmak istendi. İstanbul’un buram buram tarih kokan havasını soluyan bu elleri ayırmak kimin haddine!
Payitaht İstanbul’dan taşındı diye, dünyanın başkentinin İstanbul olduğunu unutanlar için güneş; doğudan ışıklarını çoktan düşürmeye başladı şehrin üstüne... O ışıklar yakın zamanda Büyükada bir yerlere götürdü beni. Çocukluğumun, delikanlılığımın ruhunu okşayan notaların sahibi çıktı karşıma. Tanju Okan’a, Nilüfer’e yazdığı şarkı sözlerinin yanı sıra, yaptığı bestelerle de hep en önde olan, Füsun Önal, Modern Folk Üçlüsü, Timur Selçuk, Juanito, Ajda Pekkan, Kayahan gibi 65 büyük isimle çalışan bir müzik dehası; Nino Varon. İstanbul’un oluşumundan, Doğu Roma’ya, Bizans’a, Osmanlı’ya, Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan muhteşem bir tarihi yolculuğu, onlarca eserde notlara dökmüş. Hayatı boyunca bir çok ismi hem yurt içinde hem de yurt dışında marka haline getiren bu deha, anladığım kadarıyla şimdi de dünyanın başkenti İstanbul’u, insanlığın evrensel dili olan müzikle anlatmak için kolları sıvamış. Birilerinin sırf kargaşa yaratmak adına Türkiye’yi baskıcı olmakla suçladıkları ve bu baskının temelini de İslamiyet’e dayandırmaya çalıştıkları dönemde, farklı bir dine mensup olan bu vatanın bir evladının yaptığı çalışma uluslararası arenada çok büyük önem taşıyor. Dünyada kartların yeniden karıldığı masaya güçlü oturan Türkiye’nin gücünü kırmak için uzaktan ahkam kesenlere verilecek en güzel cevabı, onların ayrıştırmaya çalıştığı herkesi bir araya toplayan Nino Varon müziğin gücüyle veriyor. Yakında keyifle izleyeceğimize inandığım Dünyanın Başkenti İstanbul Müzikali, eminim ki bu toprakların değerlerini sanatla bir kez daha insanlığın kalbine işleyecek.