Yayın Tarihi:
08 Eylül 2018 Cumartesi 00:00:00
İzmir’in kurtuluşu ulusun kurtuluşudur
1699 yılında ilk defa büyük çapta toprak kaybediyordu Cihan İmparatorluğu. Aradan geçen iki yüzyıllık bir sürenin ardından gelinen nokta ise; müttefikleri yenildiği için 1. Cihan Harbi’nde yenilmiş kabul edilen Osmanlı topraklarının işgal ediliyor olmasıydı. İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve de ABD ‘ye karşı destansı bir mücadele veren bu milletin başkenti; İstanbul işgal ediliyordu. İslam’ın son ordusunu yendiğini, Türkleri ve Müslümanları tarih sahnesinden sileceklerini düşünenler Anadolu’nun dört bir yanını aralarında paylaşmaya başlamışlardı.
1.Dünya Savaşı boyunca Osmanlı ve Yunan Orduları hiç karşı karşıya gelmemişti. Savaşın sona ermesinden 6 ay sonra, bu paylaşıma ortak olma arzusundaki Yunanistan 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgal etmişti. O sırada İzmir’de bulunan Osmanlı askerinin sayısı 200 civarındaydı ve komutanlarının emri ile silahlarını bırakmışlardı. Sadece bir el ateş edilmiş ti ki o da tarihe “ilk kurşun” olarak geçecekti. Bu, sivil bir vatandaşın, Hasan Tahsin mahlası ile gazetecilik yapan Osman Nevres’in silahından çıkan kurşundu. Bu kurşunun ardından Yunan askerleri 4 gün içinde 5000 kişiyi katletti. Silahsız olan halk, Urla’da bulunan bir cephaneliği basıp ele geçirdiği 120 silahla savunmaya geçti. 4 gün önce bir gazetecinin silahından çıkan kurşun, Kurtuluş Savaşı mücadelesini başlatmış ve bu 120 asker de Kurtuluş Savaşı’nın ilk gücü olarak Batı Cephesini oluşturmuştu. İzmir’in işgalinden bir gün sonra İstanbul’dan Samsun’a yola çıkan Mustafa Kemal, o 120 askerin ilk birliği kurduğu gün Samsun’a ayak basıyordu. Artık bir ölüm kalım savaşı başlamıştı. Yunan askeri eşi benzeri görülmemiş bir katliam ile Anadolu’da ilerliyordu. Tarihler 8 Temmuz 1920’yi gösterdiğinde Bursa’ya giren Yunan ordusunun başındaki Venizelos’un oğlu, Cihan İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin türbesine geliyor, sandukayı tekmeleyerek; “Kalk ey koca sarıklı, koca Osman, kalk da torunlarının halini gör. Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim!’’ diyerek binlerce yıllık kinlerini dile getiriyordu. 8 Ocak 1921 tarihinde Bilecik’e kadar gelen Yunan ordusu bu kez Osmanlı’nın manevi mimarı Şeyh Edebali’nin Türbesini ateşe veriyordu. İzmir’in işgali ile Anadolu’ya adım atan Yunan ordusu Polatlı sınırına kadar dayanmıştı ama bu Anadolu’da gelebilecekleri son noktaydı.
200 yıl sonra düşman ele geçirdiği toprakları terk ediyor, geri çekiliyor, İzmir’e doğru kaçıyordu. Ama görülmemiş bir mezalimle. Ellerini kaldıran küçük kızlara ateş ederek, kadınlara anlatamayacakları kadar büyük acılar vererek; yakarak yıkarak kaçıyordu. Halide Edip'in şu cümleleri özetliyordu vahşeti. “Oralardan geçerken gördüğüm manzaranın korkunçluğu ve yanmış insan eti kokusu yol boyunca hiç bitmeyecek gibiydi” Yanmış insan eti kokusu...
Nihayet 9 Eylül 1922 günü ordumuz İzmir’e giriyordu. İzmir’in kurtuluşu ulusun kurtuluşuydu ve ulus için ülkü olan kentin gerçek sahipleri, işgal günü hükümet konağına asılan Yunan, İngiliz, Fransız ve ABD bayrağının yerine şehitlerimizin kanı ile sulanmış bayrağımızı asıyordu. Nedense Yunan bayrağının yanındaki bayraklardan yıllarca hiç söz edilmedi. İzmir’in kurtuluşunun ardından yeni Türkiye Cumhuriyetinin temelleri de bu kentte atılıyordu. Emperyalizme karşı zaferimizin kabul edildiği ilk diplomatik görüşmeler, Türk kadınının sosyal yaşamdaki yeri ile ilgili ilk uygulamalar, sanat alanında atılan ilk adımlar, ekonomik bağımsızlığımızın sembolü olan İktisat Kongresi, ilk milli bankamız ve daha nice temeller hep İzmir’de atılıyordu. İzmir bağımsızlığın simgesiydi ve bu yüzdendir ki, hükümet konağına o bayrakları asanların torunları bugün yine İzmir’den Anadolu’ya sızmaya çalışıyor. Gazi Mustafa Kemal önderliğinde topyekun bir ordu olan bu milletin torunları da onlara asla geçit vermeyeceğini aynı kararlılıkla göstermeye devam ediyor.