Yayın Tarihi:
06 Ekim 2018 Cumartesi 00:00:00
Müezza
İnsan nüfusu hızla artıyor. Bugün yedi milyarı geçen insan nüfus yakın bir gelecekte on milyara ulaşacak gibi görünüyor. Üzerinde yaşadığımız dünyayı paylaştığımız diğer canlılar içinse durum bunun tam aksi. İnsanoğlu kendisi hızla çoğalırken kendi dışındaki tüm canlıların yaşam alanına müdahale ediyor, onları yok ediyor. İlginç olan ise kendi yok ettiği canlıları kendinden korumak için kurumsal yapılar oluşturuyor, günler ilan ediyor. İki gün önce yani 4 Ekim “Hayvan hakları koruma günüydü.” Yanlış anlaşılmasın hayvanları koruma günü değil, hayvan haklarını koruma günü. Peki neden böyle bir güne ihtiyaç duyuyor insanoğlu ve bu günü kim, neye dayanarak belirliyor. Medeniyetin “sembolü” İngiltere’de 1822 yılında kurulan Hayvanları Koruma Birliği bu yolda atılan ilk adım olarak tarihe not düşülüyor. 15 Ekim 1978'de Paris UNESCO evinde Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi ilan ediliyor ve Sonrasında Lahey’de kurulan Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu’nu 1931 yılında 4 Ekim’i Hayvan hakları koruma günüyü ilan ediyor. Hayvan hakları ile ilgili ilk adımı attığı ileri sürülen İngiltere’de yılda yaklaşık 4 milyon hayvan üzerinde “ıstırap” verici deneyler yapılıyor, parlamentosunda hayvanların hissedemeyen canlılar olduğunu kabul etmeyi oyluyor, hayvanlara kötü davranan şirketlerin açığını ortaya çıkaranları anti-terör yasası kapsamına dahil ediyor, sirkler kapatılmasın diye kraliyet ve siyasiler lobi oluşturuyor… İşte bu İngiltere bugün hayvan hakları konusunda en yüksek puanı alan ülke oluyor. 4 Ekim tarihini kazandıran Hollanda da İngiltere’den pek aşağı kalmıyor. “hayvan refahı” söylemi ile yarattıkları algı dünyasında hayvanları kendileri için daha fazla sömürecekleri sistemleri kuruyor. Amsterdam sokaklarında dolaşanlar faytonları saymıyorum bile. Bu konuda “puanı” en yüksek olan ülkelerde durum böyleyse varın gerisini siz düşünün.
İnsanoğlu hangi ara bu derece bencil oldu? Kendisini tüm dünyanın tek sahibi ve diğer canlıların efendisi olarak görmeye başladı?
İnsanoğlu var olduğu günden bu yana hayatının vazgeçilmez birer parçası olan, zorunlu ihtiyaçları noktasında yardımına başvurduğu bu topluluğa karşı ne zaman bu kadar acımasız ve zalim oldu. Aynayı bir de kendi yüzümüze tutalım. %99’dan fazlası Müslüman olan bir ülkede eğer köpek haram ilan ediliyorsa, evde evcil hayvan beslemek günah deniliyorsa, sokakta yaşayan hayvanlar açlığa susuzluğa terk ediliyorsa, işkenceyle öldürülüyorsa burada “şirk” vardır “cahiliye” vardır. Zira Kur’an-ı Kerim’de köpeğin haram olduğuna dair tek bir cümle yoksa bunun haram olduğunu söylemek şirktir. Aksine En’am Suresi 38.ayette “Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler” hükmü yer almaktadır. “sizin gibi” kısmını görmezden gelme gibi bir hakkımız yoktur. Abdest aldığı sırada, abdest tasından kedisi “Müezza” su içtiğinde; abdest suyunu değiştirmek isteyenlere ” onlar en temiz ağıza sahiptir” diyerek abdest almaya devam eden Efendimiz’e (S.A.V) rağmen kedileri açlığa ve susuzluğa terk etmek ya da öldürmek “cahiliye dönemi” değildir de nedir… Elbisesinin içinde küçük bir kedi taşıdığını gören ve bu sebeple ona “kedicik babası” anlamına gelen “Ebu Hureyre” adını veren, yeni yavrulamış bir kedi yavrusu için ordunun yolunu değiştiren bir Peygamberin ümmetiyiz. Bizler kendi suçlarını gizlemek için “günler icat edenlerden” değiliz. Biz vicdanı ve inancı gereği tıpkı kendimiz gibi olan hayvanlara şefkat ve merhametle yaklaşıp dünyaya örnek olmak mecburiyetindeyiz.